Kardeşim ve Ben – Brothers: A Tale of Two Sons
Bir süredir Indie oyunlar yazıyorum farkındayım fakat bu oyun 2013’e de damgasını vurduğu için yeni yılın daha ilk ayını atlatmadan alıp oynamak istedim. Herkesin dilinde olan oyunu bu kadar özel kılan şeyi çok merak ediyordum. Oyuna başlarken sıfır beklentideydim diyebilirim. Benim için yeni başladığım herhangi bir oyundu. Hiçbir şey düşünmedim, öncesinde hiçbir videosunu izlememiştim. Kısaca kendimi hiç hazırlamamıştım.
Genelde oyunlara başlamadan önce, takip etmediğim bir seriyse tabii oyuna, tamamen bilgisizce ve sıfır beklentiyle başlamayı daha çok seviyorum. Biraz daha açık zihin, ön yargısız bir ruh haliyle maksimum keyfi almaya çalışıyorum.
Oyunla ilgili yazıma başlamadan önce biraz arka planda kimlerin olduğundan bahsetmek istiyorum. Yapımcılığını Starbreeze Studios’un üstlendiği yayınını da 505 Games’in yaptığı bu oyun bilgisayarın yanı sıra Xbox ve Playstation için de satışa sunulmuş durumda. Daha çok adventure tarzında olan bu oyun içinde küçük küçük bulmacalar barındırıyor. Anlamadığınız bir dilde konuşan, bilmediğiniz ve hiç göremeyeceğiniz yerlere giden iki kardeşin macerasını anlatıyor.
Dönüş
Oyuna başlar başlamaz aklıma Andrey Zvyagintsev’in 2003 yapımı Dönüş filmi geldi. Ne dediklerini anlamadığım iki kardeş nedense gözümde bir anda iki Rus kardeşe dönüştü. Konu olarak aslında Dönüş filmine hiç benzemiyordu fakat verdiği his, anlatmak istediği şeyler benzerdi. O yüzden belki de benim için bu oyun o filmin dönüştürülmüş bir uyarlaması oldu bir anda. Ne yalan söyleyeyim en az film kadar da etkiledi beni. İki erkek kardeşin macerasını anlatmakla kalmıyordu bu oyun. O iki kardeşi yavaş yavaş büyüttü, olgunlaştırdı ve eve dönüş vakti geldiğinde ikisini de yetişkin yaptı.
Oyun küçük kardeşin rüyasıyla başlıyor. Denizde bir kayığın içindeki çocuğun annesini nasıl kaybettiğini izliyoruz. Boğulan annenin küçük çocuk üzerindeki travması su korkusu oluyor. Buralar nasıl Zvyagintsev kokuyor anlatamam. Eğer vaktiniz varsa oynamadan mutlaka izlemelisiniz filmi. Gerçek zamana döndüğümüzde çok hasta bir babayla karşılaşıyoruz. İki kardeş eve bir üstat çağırdıktan sonra bir haritayla apar topar ayrılıyorlar evden ve macera başlıyor.
Çocukların gayelerini anlamak için sözcükleri anlamaya gerek yok elbette, babalarına bir çare bulmak için çıktıkları çok açık. Oyun boyunca sonunu bildiğim bir film izliyor gibi hissettim bu yüzden ama yine de o filmi kapatmadım. Sonunu görmek istiyordum, emin olmak zorundaydım. Şaşırmadım sonunda, aksine mutlu oldum çünkü oyunu gerçekten iyi yapan şeyin sonu olduğunu düşünüyorum. İlginçtir, oyuna genelde oynadığım karakterin ayakkabılarına girerek bağlanırım fakat bu sefer öyle olmadı. İki kardeşin arasındaki bağa bağlanıyormuşum gibi hissettim. Hem yabancıydım, hem de oyunun içinde merkezindeydim. Bunun sebebi de oyunu çok ilginç kılan şu özelliğinden dolayı olabilir: Oyunda iki kardeşi de aynı anda yönetiyorsunuz. Co-op single player oyun gibi düşünebilirsiniz aslında.
Başta alışmak çok zor oldu benim için. Farkı yönlere koşan çocukları bulmacaları çözerken de doğru sırayla sağa sola yollamalısınız çünkü. Yani tam bir bağlılık, kardeşlik, birliktelik hikayesi bu. Yazının başında da söylediğim gibi asla gidemeyeceğiniz yere gidiyor bu kardeşler. Fantastik yaratıkların olduğu yerlerden geçiyorlar, sayısız tehlike atlatıyorlar ve tek bir amaçla hareket ediyorlar.
O hiç anlamadığım iki çocuk inanılmaz duygusal bir hikaye sundu bana yaklaşık 3 saatte. Belki çok yetersiz bir süre gibi gelecek ama her anını dolduran bir 3 saat yaşattı bana. İki erkek kardeşin hikayesi ağzınızda acı bir tat bırakacak, bitsin istemeyeceksiniz fakat veda vakti düşündüğünüzden daha yakın gelecek.