AYBABTUİncelemeler

Kahkahalara Gizlenmiş Narin Bir Ruh – Joker Film İncelemesi

Todd Phillips’in yönetmenliğinde, Joaquin Phoenix’in benzersiz performansıyla vizyona giren Joker, kelimenin tam anlamıyla muazzam bir yapımdı.

Çizgi evrenin en renkli, en karizmatik kötülerini sorsak, Joker ismini bol bol duyarız şüphesiz. Batman’in azılı düşmanı Joker kim peki? Bu adamın hikayesi nedir? Sıkı takipçilerinin ellerindeki kırıntılar dışında cevabı bilinmeyen, uzaya giden sorular bunlar.

Joker De Kimmiş?

1940lar’da Batman’in karşısına dikilen Joker’in, 20 yıl boyunca hırsızlık arsızlık peşinde bir suçlu olduğunu biliyoruz. İlerleyen dönemde ise kötülüğün vitesini yükselten karakter, acımasız bir suçlu ve psikopata dönüşmüştü.

Sinema kariyerindeki önemli çıkışını Tim Burton yönetmenliğinde başlayan Joker’e Jack Nicholson hayat vermiş ve yönetmenin kendine has tarzı ile Batman’in gotik tarzı müthiş bir kimya yakalamıştı. Nicholson’ın eşsiz performansı ile Joker de şöhretini iyice yaymış oldu. İlerleyen dönemde Nolan’ın karanlık ve gerçekçi uyarlamasında bir kez daha karşımıza çıktı Joker. Şu sıralar yıldızlardan bize bakan Heath Ledger’ın delilik kokan performansı ile bu sefer yeni bir jenerasyonu kendisine bağımlı etti. Performanslar hep şahane ama peki karakterin geçmişine dair dolu dolu bilgiler alabildik mi?

Yanıtımız kısaca hayır. Kimdir Joker, deliliğin dağlarında dolanmasına yol açan sebepler neler? İşte tamamen bağımsız bir yorum olan Joker bu sorulara yanıtlar arıyor, belki de ilk kez bu süper kötünün altını dolduruyor.

Deliliğin ve Dahiliğin Zirvesinde

Yönetmen Todd Phillips’i bel altına vuran komedi üçlemesi The Hangover ile tanıyoruz. Joker ile komedinin dışına çıkan ve ciddi ifade takınan yönetmenin başarısını ayakta alkışlamak lazım, bunu peşinen söyleyelim. Yönetmenin de pek çok kez itiraf ettiği gibi, Joker’de Martin Scorsese etkilerini ve hatta bariz göndermeleri görmemek imkansız.

Başta The King of Comedy olmak üzere “Adım Adım Delirmeye Giriş” ders kitabı The Taxi Driver ve Raging Bull esintileri Joker’in her yerine saçılmış durumda. The King of Comedy’de hayalini kurduğu hayatı yaşamak adına popüler TV şovmenini kaçıran Rupert’i canlandıran Robert De Niro, Joker’de o TV şovmeninin ta kendisi mesela!

Bir yerden sonra saygı duruşundan ziyade kopyalamaya kaçabilecek bir durumdan kaçınmayı başarması ise filmin direkten dönmesini sağlayan en büyük artısı. Tüm öykünmelerine ve etkilenmelere rağmen kendine özgü bir film Joker.

Bu filmde Arthur Fleck olarak karşımıza çıkan Joker’in akıl sağlığı odak noktamız; taze bir anlatım var burada. Ayrıca DC’nin ve genel olarak tüm Batman külliyatının bu kadar dışında olup, bir o kadar içinde olması da senaristlerin yetkinliğinin kanıtı.

Batman filmde yok ama Wayne ailesi bir şekilde yer alıyor. Arkham Akıl Hastanesi de tüm ihtişamıyla burada. Gotham ekonomik kriz ve ardından gelen çöp grevleriyle ayaklanan alt tabaka halkın öfkesi ateş almış durumda. Adeta yan karakter gibi çok gözükmeden harika bir fon olarak işini güzelce yerine getiriyor. Kısacası, Joker filmi Batman evreni dışında geçen bir Batman filmi olmayı da bir şekilde başarmış.

Ve Karşınızda Joker!

Gelelim herkesin konuştuğu popüler konuya; en iyi Joker’e hayat veren oyuncu kim? Jared Leto isimli tren kazasını ayrı tutarsak, herkes Joaquin Phoenix ile Heath Ledger arasında bahis açmış durumda. Bu noktada genel tartışmanın epeyce dışında durmak zorundayım. Benim gibi dinozor olma yolunda hızla ilerleyen bir sinefil için en iyi Joker hala Jack Nicholson.

Dengeli deliliği, karakteri freni patlak kamyon gibi göstermemesi ile aktörlük dersi niteliğindedir performansı. Heath Ledger ise Nolan’ın gerçekçi Batman uyarlaması içinde müthiş bir performanstır. Saf delidir, kötüdür. Ama bunlar karakterin altını dolduran, geçmişine dair izler veren işler değildir (senaristler utansın). Joaquin Phoenix ise burada eski performanslardan tamamen ayrılıyor. O ileride Joker olacak olan Arthur’a hayat veriyor, kötülüğün kitabını çoktan yazmış olan Joker’e değil.

Peki Phoenix nasıl? Diyecek pek sözüm yok açıkçası, metot oyunculuğu sergileyen az sayıdaki aktörlerden olan Phoenix, gerçek hayatında da sergilediği anarşist ruhunu burada serbest bırakmış adeta. İpini koparmış durumda; her karede tüylerinizi diken diken ediyor. Film için verdiği aşırı kilo neticesinde bedeni rahatsız edici formlara giriyor.

Ruh sağlığındaki sorunlar gözlerinden okunuyor. Sigara içişinden içindeki fırtınaları, evine yürürken sergilediği beden dilinden umutsuzluğunu, istemeden attığı kahkahalardan deliliğini okuyabiliyorsunuz. Bu performansı izleyip Oscar heykelciklerini dağıtacak olan akademi üyelerinin dikkatini çekmemesi imkansız gibi, son yılların en iyi oyuncularından olduğunu bu sefer keskin bir şekilde kanıtlıyor Phoenix.

Sinemada ilk kez detaylı bir şekilde geçmişiyle resmedilen Joker kim peki? O toplumun geldiği tahammülsüzlüğün, karşılıklı saygı ve sevgiden yoksun oluşunun sıkıntısını çeken aşırı narin bir ruh aslında. Belki de hayatındaki çok önemli 3-5 dokunuş ile kaderi farklı bir yere gidecek ama Arthur’un öyle şansları hiç olmamış. Hayali olan stand-up komedyenliği ve palyaçolukta da başarısız olan bu kayıp ruha sempati duymamıza da izin vermiyor film. “Hayat acımasız zaten, Arthur da kimmiş!” diyor sanki ve bunu teyitlemek için baş karakterimizin aldığı yanlış kararları izletiyor bize.

Perde İner

Peki hiç mi eksisi yok bu filmin? Elbette var; hele sık sık öykündüğü Scorsese filmleri ile karşılaştırırsak. Öncelikle, Arthur ve annesi dışında kalan yan karakterlerin bazıları üstün körü resmedilmiş durumda. Arthur’un bu karakterlerle ilişkisi gereğinden hızlı bir şekilde başlıyor veya sonlanıyor.

Bir diğer sorun ise, Gotham’da yaşayan her bir bireyi Arthur’un karşısına düşman gibi çıkarması. Sanki komple Gotham şehri karakterimize düşman ve onu azılı bir suçlu olmaya itiyor gibi. Bu da filmin sert gerçekçiliğine darbe vuruyor. Kolaya kaçılmış izlenimi edinmeniz kaçınılmaz.

Eh, Arthur da delirdiğine ve alemin en kral kötülerinden Joker’e dönüştüğüne göre biz de yazımızı sonlandıralım artık. Sinemada yeni yorumlara, sevdiğin karakterlerin farklı bir şekilde sunulmasına ve geçmişinin hiç olmadığı kadar yoğun bir şekilde doldurulmasına açsanız, Joker sizi fena halde tatmin edecek.

Teknik anlamda ve senaryo adına kusurları yok değil ama sadece tüyleri diken diken eden Joaquin Phoenix performansı için bile bu filmi izlemeniz için bir sebep. O rahatsız edici kahkahaları uzun süre duyacaksınız, emin olun.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.