Jupiter’s Legacy – Süper Kahramanların Hayatına Bir de Buradan Bakın
2021’nin şubat ayında ilk trailerını yayınlayarak hayranlarının gözlerini üzerine toplayan Jupiter’s Legacy bugün Netflix’te yayınlandı. Mark Miller ve Frank Quitely’nin aynı isimli çizgi romanından uyarlanan dizi, süper kahramanlarının yaşantısını daha önce fazla göremediğimiz taraflarından tutarak bizlere anlatıyor.
Başrollerinde Josh Duhamel, Leslie Bibb ve Ben Daniels gibi birbirinden ünlü isimleri gördüğümüz bu yapımın yazar koltuğunda ise Steven S. DeKnight oturuyor.
Birkaç aydır heyecanla beklenen Netflix dizisinde neler umduk, neler bulduk beraber bakalım. Diziyi izleyeceklerin içi rahat olabilir, yazı spoilersız devam edecek fakat diziye dair hiçbir şeyden bahsetmeden anlatmak zor olacağından, hikayeyi açığa vurmadan fikirlerimi anlatmaya çalışacağım. Bu noktada hikayeyi dair “hiçbir şey” öğrenmek istemeyenler bir diğer haberimize geçebilir.
Büyük Ülkenin Büyük İnsanlarının Büyük Sorumlulukları
Çizgi romanını daha önceden okumamışlar için ufak bir özet geçeyim, tabii ki Amerika’nın kutsal toprakları her zamanki gibi bir süper kahraman grubu tarafından korunmaktadır. Union adında 1930’larda zor yollardan süper güçlerini kazanan birinci nesil kahramanların oluşturduğu bu grup, düzeni korumak için belirledikleri kurallara ise oldukça bağlıdırlar. Bu kuralların temelinde “biz kimseyi öldürmeyiz ve ülkeleri yönetmeyiz, bizim işimiz korumaktır ve suçluları adalete teslim ederiz” mantığı yatmaktadır. Fakat gelin görün ki zamanın değişimi sadece iyileri değil kötüleri de etkilemektedir. Devamında ise değişen dünyanın gerekliliklerine ayak uydurmaya çalışırken aralarındaki uyuşmazlıklar onları farklı yollara sürüklüyor.
Diziye başladığımda daha ilk bölümden “geldi yine mükemmel Amerika kahramanları” diye düşündüm. Şatafatlı kostümleri, havalı takma isimleriyle adaletin tanımını yazan tiplerden… Öyle ki ilk bölümü bitirmek bile benim için bir işkence oldu. Dini bütün dünyanın kahramanı Ütopyalımız, onun ergen kızının tripleri, oğlunun miras bana geçiyor üzerimde çok baskı var tavırları. Dizi adeta dünyadaki tüm klişeleri toplayıp tek bir projede toplamış. Yine de hikayenin nasıl işlediğini görebilmek adına dişimi sıkmaya karar verdim. Ve dizinin beni oldukça şaşırttığını söyleyebilirim. Başlangıçta diziyi izlemeye oldukça heyecanlanmışken sonradan yaşadığım hayal kırıklıkları da beklentimi oldukça düşürdü diyebilirim.
Çizgi romandan farklı olarak dizide ikinci nesil kahramanların hikayelerine daha çok yer verilmiş. Bir yandan eski neslin yeni nesille uyuşamama sürecini görürken bir yandan da dizi kafalarda soru işaretlerini kaldırabilmek adına hikayenin ve karakterlerin geçmişini anlatıyor. Kahramanların nasıl güçlerini kazandıklarını, nasıl tanıştıklarını çizgi romanından daha farklı ve çok daha ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Bu noktada dizideki hikayeyi açık ara farkla daha fazla beğendim. Dizinin yapımcıları da bu konuda hikayeleri derinlemesine işleyebilmekten keyif aldıklarını belirtiyorlar. Hikayenin uzun süreye yayılabilmesi şansı, onlara güzel bir fırsat sunmuş.
Ne Bekledik, Ne Bulduk?
Hikaye anlatıcılığı açısından da başarılı bir iş çıkartılmış. Hikaye yerine saf aksiyon izlemek isteyenleri bu durum biraz hayal kırıklığına uğratabilir ama geçmiş hikayeler de akıcı bir şekilde işlendiğinden heyecanı bozmuyor. Yani iki hikaye, zamanda geçişlerle anlatılırken ana olaylardan da kopmuyoruz. Hikayeyi öğrenirken en hoşuma giden şeylerden biri, süper kahramanların “gerçek” hayatını görmek oldu diyebilirim. Eve dönüp bulaşıkları yıkamak zorunda olan bir Ütopyalı’yı görmek, gücün getirdiği sorumlulukların süper kahramanların hayatını nasıl etkilediğini anlayabilmek ve aile yapılarının içerisinde olarak yeni bir bakış açısı görmek oldukça hoşuma gitti. İlk defa gördüğümüz bir hikaye değil bu diyenleri de duyar gibiyim ama Jupiter’s Legacy bu konuyu kendine has bir biçimde ele almayı başarmış. Baktığımızda her süper kahraman hikayesinin bir klişe üzerine ilerlediğini görebiliriz fakat klişe demek kötü olduğu anlamına gelmiyor. Yeri geldiğinde klişeleri evirip çevirerek yeri geldiğinde de onlarla dalga geçerek eğlenceli ve duygusal bir enerji yakalamışlar.
Daha önce Netflix tarafından yayınlanan ilk bakış videosunda da gördük fakat bahsetmeden geçemeyeceğim. Bazı sahneler çizgi romandan o kadar güzel uyarlanmış ki gözünüzün önüne direkt olarak çizgi romandan sayfalar seriliyor sanki. Hikaye olarak birbirinden farklı konular işlense de ortak yerlerde çizgi romanın ruhunu koruyabilmişler. Netflix’ten ekran görüntüsü alınamadığı için bu ufak sahneleri paylaşamıyorum fakat aşağıdaki ilk bakış videosunda örnekleri görebilirsiniz.
Görsel efekt uzmanıyım, şöyle güzel anlarım böyle güzel uçarım diyemem ama özellikle savaşlardaki efektler beni hiç tahmin etmedi. Dizinin bütçesine dair bir bilgi bulamasam da böyle bir yapımdan daha iyi bir iş çıkarmalarını beklerdim. Belki bulunduğumuz dönem nedeniyle bir görsel şölen sunmak zor olabilir ama şuan ki hali de beklentilerin çok aşağılarında kalıyor. Bazı sahnelerde kendimi çocuk dizisi izler gibi hissetmek beni hayal kırıklığına uğratan şeylerden biri oldu.
Jupiter’s Legacy Devam Edecek Mi?
Dizinin direkt olarak sadece ilk sezonunun Netflix onayından geçmesine oldukça şaşırdım. Finali izleyicileri bir sürpriz ve bolca soru işaretleri ile bırakırken hikaye için ikinci sezonuna da kapı araladı. Fakat Millar Deadline‘a verdiği röportajda diziyi severek yaptıkları için izleyicilerin de beğeneceğini ve 2. sezonun tamamen izleyiciye bağlı olduğunu söylüyor. İlk günlerinde göstereceği performansla yakın zamanda Jupiter’s Legacy 2.sezonu haberi alabiliriz.