Gündüz İşçi, Geceleri Hayal Peşinde – Circadian City İlk Bakış
Birkaç yıl önce karşımıza Monochroma isimli oyunla çıkan yerli oyun geliştiricisi Nowhere Studios‘un yeni oyunu Circadian City erken erişime sunuldu.
Son dönemde yerli sermaye ve yerli geliştiricilerin oluşturduğu irili ufaklı birçok stüdyo görmeye başladık. 2014 yılında hazırladıkları Monochroma ile dünya çapında da ilgi gören Nowhere Studios, birkaç yılın ardından yeni oyunlarıyla oyuncuların karşısına çıktı.
Circadian City, ekibin ilk oyununa göre hem tema hem de görüntü olarak çok ama çok farklı. Daha öncesinde karanlık ve melankolik bir temayla karşımıza çıkan firma bu sefer oldukça renkli, piksel art grafiklere sahip bir oyunla bizleri buluşturuyor. Yoksa Circadian City de Monochroma gibi paragraf araları okunması gereken bir oyun mu?
Gündüz İşçi, Geceleri Hayal Peşinde
Circadian City, en yalın anlatımla bir yaşam simülasyonu. Stardew Valley ve The Sims‘in birleşimine benzetebiliriz ki birçok oyuncu da benimle aynı fikirde olacaktır.
İş hayatına atılmak için tası tarağı toplayıp büyük şehre gelen bir karakteri, deyim yerindeyse kendimizi canlandırıyoruz. Şehir büyük olunca hayat da zor oluyor tabii. İşe gitmeli, hobilerimize vakit ayırmalı, insanlarla konuşmalı, karnımızı doyurmalı, dinlenmeli ve rüyalar aleminde çıkacağımız yolculukta karakterimizi oturtmalıyız. Bunu sürekli olarak tekrar tekrar yapmalıyız. Aynı oyunun tanıtımında söylendiği gibi “Hayatınızda nefret ettiğiniz her şey artık oynanabilir!“
Oyun bu açıdan ele alındığında da aslında bir denge oyunu. Yani yapacaklarımızı planlamalı ve karaktere adapte olup isteklerini yerine getirmeliyiz. İstekleri ise bizim istediklerimizle uyuşuyor.
Karakter yaratım aşamasında hoşuma giden bir detay oldu. Aktiviteler kısmında, karakterimizle bizi bağdaştıracak hobiler seçiyoruz. Müzik, film, oyun, kitap okuma, finans, iş hayatı ve daha birçok seçenek bulunuyor. Kendi seçtiğimiz aktiviteleri yaptıkça oyundaki stres seviyemiz azalıyor ve dünyaya daha mutlu bakıyoruz. Gerçek hayatta da böyle değil mi?
Kesinlikle öyle çünkü iş hayatında yaşadığı yoğunluk yüzünden hobilerini kaybeden birçok kişi tanıyorum. İşleri hayatları, hayatları da işleri haline gelmiş. Circadian City aslında bir alt metin olarak bunu da oyunculara sunuyor. Dengeyi iyi kurarsan her şeye vaktin kalır, hatta hayal etmeye bile.
Rüyalar Aleminde
Oyunun ilginç bir yapısı da eve gidip uyuduğunuzda rüyalarınızı kontrol edebiliyor olmanız. Oyun bu noktada bir anda Stardew Valley gibi bir yapıya bürünüyor. Etraftan ağaç parçaları, ufak taşlar toplayıp hasat yetiştirebiliyor ve bir sürü eşya üretebiliyoruz. Buradaki süremiz de stres seviyemiz ve uyuma süremizle eş değerde oluyor. Eğer çok stresli bir şekilde yatağa girerseniz rüyalar alemindeki süreniz de kısalıyor.
Bu noktada etraftaki garip gurup yaratıklardan görevler alıp bir tür rüya puanı biriktiriyor ve bunu karakteristik özelliklerimize yatırıyoruz. Çok eğlenceli ve güzel bir fikir gibi gözükse de oyunda en sevmediğim kısım bu rüyalar alemi oldu. Bir şeyi başarıyormuşum gibi hissetmedim. Sürekli aynı döngü içerisinde, oyuncuların sıklıkla kullandığı “grind” döngüsünde buldum kendimi.
Belki erken erişimden dolayıdır, sonrasında daha fazlası gelecektir, henüz bir şey diyemiyorum ama ayıkken geçirdiğimiz zamanda iş-hayat-hobi döngüsünü ayarlamaya çalışırken, rüyalar aleminde de ırgat gibi çalışmak oyuncu olarak beni bir hayli yordu.
Şehir Hayatı Hızlıdır
Oyunun bu denge kısmını yıllar evvel oynadığım Punch Club’a çok benzettim. Orada da boks yapmak, para kazanmak ve kendimizi eğitmemiz için kısıtlı bir aralığımız oluyordu. İyi bir dengeye oturtamadığımız zaman karakteri geliştiremiyorduk.
Circadian City’de de buna benzer sıkıntıları çok yaşadım. Sonra dedim ki, hayat benim değil mi? İşe de öyle dakik gelmeme gerek yok. Gittim bir gün boyunca başı boş sokaklarda dolaşıp insanlarla muhabbet ettim. Sonra param bitince işe gidip tüm gün nefes almadan çalıştım. Biriktirdiğim parayla eve eski tüplü bir televizyon, bir NES konsolu ve içinden 3 tane kaset çıkan paket aldım. Ama baktım ki bu oyunculuk kısmı hobim de olsa, onu yapabilmek için katlandığım stres seviyesine değmiyor. Yani yine grind işine takılıyoruz.
Buna ayak uydurabilmek adına düzenli hayatı seçsem de dağınık hayatı seçsem de işleri rayına oturtamadığımı söylemeliyim.
Sonuç
Circadian City’nin en büyük sorunlarından biri şu an için iş yükü ağır bir oyun olması olabilir. Kısa bir tanıtım bölümünün ardından tüyleri yolunmuş kaz gibi şehrin göbeğine bırakılıyoruz. Tanımadığımız her insandan öğreneceğimiz çok şey oluyor. Ama neyi nasıl yapacağımız anlatılmıyor. Sonradan öğreniyoruz. Fakat bu sefer de yapmak istediğimiz şeyin, artık her neyse, çok uzun zaman sonra yapılabileceğini öğreniyoruz.
Aktivitelerimize göre tercih ettiğimiz arkadaşlıkların daha fazla avantajı olduğu kesin. Ama bu bir oyun olmaktan çok eski tür flash oyunlarına benziyor. Grafiklerin piksel art tadında hazırlanmış olması bana cazip gelse de bazı noktalarda tasarımsal açıdan gözüm çok yoruldu.
Mesela karakterlerin kafa ve vücut oranları bir garip. Suratları yüzlerce eşek arısı tarafından sokulmuş gibi. Belki tasarımsal açı buydu ama göze pek cazip gelmiyor.
Son olarak da yine oyunun erken erişim sürecinde olmasından dolayı olsa gerek karakter yaratım ekranındaki seçimler çok ama çok az. Birkaç surat, saç şekli var. Kıyafet seçme olanağı ya da daha özelleştirilebilir alanların yaratılması şart.
Circadian City için potansiyeli olan bir oyun diyemeyeceğim. Bir yıllık erken erişim sürecinin sonunda belki başka bir oyuna dönüşecektir ama şu aşamada döngüye kısılan oyuncular için birkaç saatlik oyalanma dışında pek bir şey sunamıyor.
Oyuna şu an için Steam üzerinden ulaşabilir ve uygun bir fiyata satın alabilirsiniz. Ayrıca oyunla alakalı gelişmeleri kaçırmamak adına resmi web sitesine ve Discord kanalına da bakabilirsiniz.
Circadian City video incelememizi de aşağıdan izleyebilirsiniz.