Game of Thrones – Episode 2: The Lost Lords İncelemesi
Telltale Games’in hazırladığı Game of Thrones oyununun ikinci bölümünden sonra bir kez daha boğazım düğümlendi. İlk incelemeden sonra oyunun mekanikleri ve işleyişi konusunda artık yazmayacağım. Bundan sonraki yazılar daha çok oyunda yaptığım seçimler ve senaryonun işleyişi üzerine aktarmak istediğim yorumlar şeklinde ilerleyecek.
Yazının sonunda seçimlerimi içeren görseli de koyacağım. Siz de oynadıysanız gelin oyunu beraber tartışalım. Oyun hakkında bilgi edinmek için ilk yazıyı buradan okuyabilirsiniz. [DİKKAT! SPOILER İÇEREBİLİR!]
The Lost Lords
İlk yazımda Stark’ların başından geçen tüm trajediyi baştan yaşamaktan korktuğumu söylemiştim. Şimdi ikinci bölümü bitirdim, yumruklarım sıkılı, gözlerim dolu. Eğer Game of Thrones evreninde yaşasaydım eminim çok çabuk ölürdüm. Sanırım ben ne politik olmaktan ne de stratejik olmaktan anlıyorum.
Yeni bölüm bir hayli merak ettiğim Asher Forrester’la başladı. Beklemediğim bir şey değildi bu, herkesin merak ettiği o Asher Forrester’ı ilk saniyeden bize tanıtmaları oldukça normaldi ancak bir parça hayal kırıklığına uğradığımı söyleyebilirim. Evet Asher çok iyi dövüşüyordu ama beklediğim acımasızlık yoktu. Yanımızda ise bizden daha iyi olduğunu düşündüğüm kadın savaşçı Beshka vardı. Yunkai sokaklarında Targaryen kızı gelmeden 3 gün önce ödül avcılığıyla uğraşırken başımızı belaya sokmamız gecikmedi tabii. Asher kısımları bana çok duygusuz geldi. Karakterin içine girmeyi bir türlü başaramadım, belki henüz erken ancak beni ilk anda etkileyen bir karakter olamadı Asher. Targaryen kızı gelmeden Yunkai’yi de terk edince, Daenerys’i bir bölüm daha ileri iteledik sanırım. İkinci bölüm benim için pek de tatmin edici başlamadı ama işler çabuk değişti…
Ramsay Ethan’ı öldürdükten sonra yeni bölümü açtığımda karşılaşacağım şeyin beni bu kadar şaşırtmasını beklemiyordum. Bir Forrester erkeği gitmiş, diğeri gelmişti. Öldü sandığım Rodrik Forrester, savaş alanındaki “soylu görünümlü” cesetlerin Forrester ailesine satılması amacıyla onu eve götüren bir aracın içindeydi. İşin kötü tarafı ben çok çabuk bağlanan bir insanım. Ethan’a o kadar bağlanmıştım ki (evet o kadar kısa sürede Ethan favori karakterim olmuştu) Rodrik’in dönüşünü buruk karşıladım. Rodrik de benden farksızdı emin olun, çünkü işgalin tam ortasına gelmişti. Bu noktada korkak kararlar aldığımı fark ettim. Daha uzun süre düşünüyordum, daha tedbirli olmaya çalışıyordum, ama hayır. Onur her şeydir ve bazen aileden önce gelir… Rodrik’in geri dönmesiyle bir parça otorite oluşturduysam da ikinci bölüm de benim için yanlış kararlar diyarı oldu.
Forrester’ları gerçekten seviyorum ancak her defasında aynı hataya düşüyorum. Karakterin eğilmesine, yenilgiyi kabullenmesine izin veremiyorum. Aldığım kararların bana dönüşleri de acımasızca oluyor tabii. Rodrik’le Talia’ya sarılıp onu teselli etmeye çalışsam da Ethan’ın öylece öldürülmüş olmasının verdiği sinirle düşmanlara karşı akıllıca yaklaşamadım. Yeni bir orduya ihtiyaç duyarken belki de tek şansım olan evliliği de elime yüzüme bulaştırarak ortada kaldım diyebilirim. Kadınları ikna etmek zormuş cidden… Açıkçası Rodrik’in geleceğinin pek parlak olduğuna inanmıyorum. Bir kere ölümden dönmüş olsa da Asher’ın bir orduyla Mereen’den gelmesi zaman alacaktır ve o zamana kadar evliliği de gerçekleştiremediğime göre Forrester ailesini yeni trajediler bekliyor sanırım.
Kral topraklarında Mira ile vakit geçirmek ise bir önceki bölümde olduğu kadar korkunçtu. Gerçekten hoşlanmıyorum Mira’dan ve bir de üstüne şimdi katil oldu! İşin komik tarafı, Mira’dan hoşlanmamama rağmen onu oyuna daha güçlü bir karakter olarak yansıtıyorum. Sanırım sevdiğim karakterlerin başına bir şeyler gelmesinden o kadar çok korkuyorum ki onlarla oynarken tereddüte düşüyorum. Ancak Mira öyle değil. O yüzden olay yerinde olduğumu bilen bir askerin varlığını umursamadan beni öldürmeye çalışan bir diğer askere bıçağı acımadan sapladım. Sevgili Mira Lannister’larla tehlikeli bir oyun oynarken Whitehill’leri de iyice karşısına aldı. En azından ben aldım! Bu yüzden az kalsın ölüyordum tabii… Bunun dışında Magaery yine tüm güzelliğiyle Kral Toprakları bölümlerini katlanabilir kıldı. Tyrion’ın da bunda büyük payı var tabii. Bunun dışında hala Joffrey’yi görememiş olmak üzüyor. Ancak düğün yaklaşıyor ve ben heyecanlanıyorum.
Oyunun Duvar’da geçen kısmı ise nispeten daha keyifliydi ancak Forrester yaverinin kendini kanıtlama çabası oldukça kötü hazırlanmış. Yani oyunun mekanikleri aksiyona uygun değil, o yüzden mouse’la aptal gibi adamın söylediği yönlerdeki hedefleri vurmak ve oldukça keyifsiz bir kılıç antremanı yapmak pek de tatmin edici değildi üzgünüm. Jon Snow ise aynı dizideki gibiydi, biraz şapşal ama dinlersen çok mantıklı biri olarak bize destek oldu. Jon Snow hiçbir şey bilmiyor olabilir ancak oyunda Game of Thrones evrenini en güzel şekilde özetleyen cümleyi kurdu: “Men like that don’t get what they deserve”
İkinci bölümü her ne kadar ilkine göre oldukça durgun bulsam da her bölümde nefes kesici olaylar beklememek gerektiğinin farkındayım. Ancak bölüm sonları konusunda Game of Thrones asla hayal kırıklığına uğratmıyor. Lord Forrester ve Ethan’ın cenazesi ile biten bölümde Talia ikiz kardeşi için bir şarkı bestelemişti. Bu şarkıyla biten bölüm, hem tüylerimi diken diken etti hem de gözlerimi doldurmayı başardı. Forrester’ları daha kötü olayların beklediğine inanıyorum. Belli ki bunlar iyi günlerimiz. Ne yazık ki Game of Thrones evreninde oyunu kurallarına göre oynamıyorsan, kazanma ihtimalin yok. Yeni bölümün de bir “ara bölüm” tadında olacağına inanıyorum. Her ne kadar fragmanda ejderhaların müjdesi verilse de asıl olaylar için biraz daha vakit var gibi. O zamana kadar savaşa hazır olup olmadığımı ise zaman gösterecek. Yazıyı bitirirken tekrar dinlemek istersiniz diye Talia’nın seslendirdiği Ethan the Brave şarkısını paylaşıyorum…