FRP Zarı Atmış Herkes Okumalı – Die Cilt 2 İncelemesi
Bir FRP oturumunun dünyasında hapsolan gençlerin hüzünlü bir Jumanji hikayesi diyebileceğimiz çizgi roman serisi Die, Cilt 2 ile de okurunu memnun ediyor. “FRP oynamış herkes bu seriyi okumalı” diyoruz.
Aslında ilk cildin incelemesini çıktığı zaman yapıp yayınlamıştık, buradan okuyabilirsiniz. Fakat ikinci cildi okumadan önce ilk cildi tekrar okudum ve ikinci okuyuşumda daha çok keyif aldığımı gördüm. Bu yüzden spoiler’ı mümkün olduğunca az tutarak hem ilk cildi tekrar öveceğim, hem de ikinci cildi tanıtmaya çalışacağım.
Die Cilt 2 için bir inceleme yerine tanıtım yazısı okumak istediyseniz ona da buradan ulaşabilirsiniz. Die serisi 20 sayıda biten bir hikaye anlatıyor. Her bir cilt de beşer sayıyı bir araya getiriyor. İlk sayıyı orijinal dilinden Image Comics’in resmi sitesinden okuyabilirsiniz. Presstij de ilk 5 sayfanın Türkçe çevirisini okurlara sunuyor, buradan okuyabilirsiniz. Ben de hikayenin tanıtımını yaparken ilk sayıda olanları anlatmak zorundayım zaten.
Die İngilizce’de “tek bir zar” ve “ölmek” anlamına gelen eşsesli bir kelime. Çizgi roman serisinin adının bu olması ise oynadıkları oyunun dünyası ve sisteminden kaynaklanıyor. Sol, doğum günlerinde oynamak için 6 kişilik bir partiye uygun bir FRP oyunu tasarlamış. Parti de eşsesli bir kelime. Hem bir arada olan maceracı grubunu temsil ediyor, hem de bildiğimiz doğum günü partisini. Bu macerayı da Sol’ün uydurduğu bir dünyada (ki bu dünya 20 yüzlü zar şeklinde) ve Sol’ün uydurduğu bir sistemle (her oyuncu 20’lik zar setinden tek bir zara sahip) oynayacaklar.
Oyun başlarken partinin garipsediği tek şey Sol’ün de oyun yöneticisi (GM) olmasına rağmen bir karakterle ekibe dahil olacağıydı. Ancak oynamaya başladıkları anda çok daha garip şeyler oldu. Çocukların altısı da ortadan kayboldu ve 2 yıl boyunca onlardan haber alınamadı. Ta ki kayıp ilanlarına uyan 5 çocuk hiçliğin ortasında yaralı ve travma geçirmiş halde bulunana dek. Üstelik hiçbiri o iki yıl boyunca başlarına ne geldiğini anlatamıyordu. Yanlarındaki kızın kolunun nasıl koptuğunu da…
Die Cilt 1: Ucuz Fantezi’ye Yeniden Bakış
Birinci cildi ilk okuduğumda da beğenmiş ve hem yazımını hem de görsellerini övmüştüm. Ancak kurgu açısından güzel bir kolaj olduğunu söylemiştim. Bu kez cildi okurken hikayeye dışarıdan bir okur gözüyle bakmadım. Ki Ash’in hikaye anlatıcılığı yaptığını düşünürsek aslında yazar bizi hikayenin dinleyicisi konumunda tutmak istiyor. Fakat hikayeyi karakterlerin gözünden deneyimlemeye kararlı olursanız Die’ın dünyası çok daha etkileyici geliyor.
Örneğin, tanrılara hizmet eden bir Cleric olmak yerine tanrıların hizmet ettiği bir Tanrıbükücü olmayı seçen Izzy’nin onlara borcunu ödemek için yapmak zorunda kaldıkları çok güzel tasarlanmış. Sol, orijinalden ziyade duygusal bir hikaye oynatmak istemiş oyuncularına. Zaten Ash’in, köpeğini kaybetti diye üzgün olan kız kardeşi Angela da yasını bu oyunla azaltmak istiyordu partiye katılırken. Sol de oyuncularına böylesi bir oyunu sunmayı başaran bir GM olmuş.
GM’in gözünden baktığımızda hikaye enfes sahnelerle dolu. Ash’in özetlediği kadar basit bir kurgusu yok. Sol, Birinci Dünya Savaşı’nın İngiliz askerleri ile İkinci Dünya Savaşı’nın Alman savaş makinelerini karşı karşıya getiriyor. İngilizlerin yaşadığı ezici mağlubiyeti oyuncularına gösteriyor. Fakat aynı zamanda oyuncularına göstermediği bir distopya da gizliyor hikayesine. Zira İngiliz askerlerinin mektuplarını evlere ulaştıracak olan ulak yolda vuruluyor ve taşıdığı mesajlar açılmadan propoganda olduğu varsayımıyla yakılıyor. Halbuki o mektupta bir asker, karısına çocuklarını savaşa yollamaması için yalvarıyor. Oyuncuların bundan haberi olmuyor. Haliyle kendisi de bir oyuncu olan hikaye anlatıcısı, okurlarla bu sahnenin ağırlığını tartışamıyor. Yalnızca kendi oynadığı kısımda gözlerle ilgili bir örüntü keşfedebilmiş olduğu için o elementi vurgulayarak anlatıyor yaşadıklarını. Bu yüzden cildi hikaye anlatıcısının anlattıklarından bağımsız okumak, ona yeniden bakmanızı ve daha çok keyif almanızı sağlayabilir.
Die Cilt 2: Partiyi Bölmek
Hayatında bir kez bile FRP zarı atmış herkes şu kutsal kuralı bilir: “Partiyi asla bölme.“
Ne yazık ki çizgi roman kahramanlarımızın bir kısmı hayatında ilk kez FRP oynuyor. Bu yüzden ekibin üyelerinin birbirinden ayrılmasının yaratabileceği yıkımın çok da farkında değiller.
İkinci cilt hakkında spoiler vermek istemediğimden tanıtım ve övgülerimi biraz üstü kapalı yapacağım.
Hikayeye Övgü
Birinci ciltte karakterlerimizin geçmişini ve hayatını biraz öğrenme şansı buluyorduk. Ancak öğrendiklerimiz Stephen King’in IT romanının ilk birkaç bölümünü okumaya benziyordu. Onların karakterini şekillendiren olayları roman boyunca yavaş yavaş öğrenmemiz gibi, Die’daki kahramanlarımızın oynadıkları karakterleri neden yarattıklarını ve o FRP oyunundan nasıl etkilendiklerini de Cilt 2 ile görmeye başlıyoruz. Hepsinin taşıdıkları acıları, travmaları ve hayalleri var. Bunlar kişiliklerine tamamen işlemiş durumda. FRP’yi de o duygularla başa çıkmak ya da onları yansıtmak için kullanıyorlar aslında.
Mesela duygusal bir Paladin rolündeki Keder Şövalye’mizin Keder Şövalyesi olmayı oyun içinde de seçtiğini görüyoruz. Yine GM’in gözünden bakarsak oyuncusuna sunduğu, karakterini değiştirme imkanı çok güzel tasarlanmış.
Yine bu ciltte Die dünyasının Jumanji-vari tasarımı hakkında da biraz bilgi edinme şansı buluyoruz. Ash ve diğerleri “Neden buradayız?” ve “Sol burayı nasıl yarattı?” gibi sorulara odaklanırken Chuck “Gerçeklik nedir?” gibi sorgulamalara giriyor. Chuck’ın gerçeklik sorgulamaları sırasında anlattığı anısı çok etkileyici. Aynı zamanda bize yine IT romanını ve Kekeme Bill karakterini anımsatıyor.
Ozan (bard) sınıfından esinlenen Diktatör karakterin güçlerini ve kurallarını da daha iyi öğreniyoruz bu ciltte. Mesela bir diktatörün olumlu duygular tetiklemediği ve onlardan beslenmediği bariz bir durum. Dolayısıyla diktatör karakterlerin de yalnızca olumsuz duygulardan güç alabildiklerini öğrenmek sürpriz olmadı ama yine de memnun etti.
Görsellere Övgü
Stephanie Hans‘ın çizim stilini sahnenin duygusallığına göre değiştirdiğinden bahsetmiştim. Karakterler için duygusal anlamda ağır olan sahneler, zihinlerinin bulanıklığını yansıtmak adına daha bulanık çizilmişti. Ancak duygusal ağırlığı olmayan sahnelerde net çizimler kullanmıştı.
Hans bu ciltte yine tasarımıyla okuru etkiliyor. Her şeyden önce daha ilk sayfalarda Angela’nın cyberpunk güçleriyle ilgili bir sahnede renk kullanımıyla keyif veriyor. O sahnede kullandığı renkler cyberpunk dünyalarda görmeye alışkın olduğumuz pembe & mavi neon lambalarını anımastıyor. Zaten cilt boyunca renk kullanımı ve tezatları sahnelerini vurucu hale getirmeye devam ediyor.
Bunun dışında içiçe geçen anlatımlar için de farklı çizim tarzları kullanmış bu ciltte. Karakterler geçmişlerinden bahsederken anılarının artık solmaya başlamasını temsilen daha soluk renkler kullanıyor. Hatta bir sayfada Hans, bir karakterin unutmak istediği bir anıyı eskiz çizimlerle görselleştiriyor. Bunu yapmış olmasına bayıldım.
Hikayemize bir noktada edebiyat tarihinden bir anlatı da dahil oluyor. O anlatının görsellerinin stili de Die’ınkilerden çok farklı. Ben bu stili “o bilgileri bir yerden okumuş olmanın yarattığı özgüvenle konuşmanın kusursuz netliğini ve romantizmini yansıtıyor” diye betimlersem elime bir şarap bardağı tutuşturup beni modern sanat eleştirmeni ilan eder ve yorumumla dalga geçersiniz sanırım. Ama cildi okuyunca hak vereceğinizi biliyorum.
Çeviri ve Cilde Övgü
Presstij cilt konusunda yine muhteşem bir iş çıkarmış. Şimdi FRP konuşuyoruz diye yine öveyim, D&D: Sonsuz Macera Günleri‘nin cildi de ha-ri-ka. Tükenmeden almazsanız sonra çok üzülebilirsiniz. Cilt 1 için ben varyant karton kapağı daha çok sevmiştim. Fakat Die Cilt 2’yi ciltli baskısından okuma imkanı buldum. Koleksiyonluk bir hikaye, koleksiyonluk bir ciltle gelmiş. Yine karton kapakları da çok güzel ama.
Çeviri açısından da tek bir harf hatası gözden kaçmış, onun dışında kusursuz. Hatta çizgi romana, orijinalinde olmayan birkaç editör notu da eklemişler. Böylece hikayeyi terminolojiye aşina olmayan okurların da kolayca takip edebilmesini sağlamışlar. Hatta bu cilt sayesinde ben de crunch teriminin Türkçesinin tırmalamak olduğunu görmüş oldum. Artık haberlerde sık sık kullanırım.
Özetle, iki cilt de harika olmuş. Tüm Frpnet okurlarına tavsiye ederim. Artık üçüncü cildin yayımlanmasını bekleyeceğiz.
Onu beklerken hadi şarkımızı söyleyelim: