AYBABTUİncelemeler

Radyasyonu Tam Ayarında! – Fallout Dizisi İncelemesi

Tam kıvamında Fallout dizisi geldi. Amazon Prime Video, hiç beklemediğimiz bir anda V.A.T.S. açarak hepimizin gönüllerine nişan alarak mikrofüzyon çekirdek yüklü plazma tüfeğini boşalttı. Yapım duyurulduğundan bu yana bir kaşımız kalkık süreci takip ettik ama radyoaktivitesine rağmen Fallout’u kadim bir dost olarak karşıladık.

Sitemizin 21. yaşının en güzel hediyelerinden biri Fallout dizisi oldu. Belki bilmeyeniniz vardır ama bu 21 yıllık sürecin en başından beri yoktum. Fallout hakkında yazdığım ufak bir araştırma makalesi, üzerine de detaylı bir kronoloji çalışmasıyla Frpnet Ailesi’ndeki yerimi hazırlamıştım. Bu birçok dergide çalışmamı sağlamış, editörlük becerilerime etki etmiş, kendimce bu platformda tanınan bir yüz haline gelmeme vesile olmuştu. O yüzden hep derim, Fallout’un yeri bende çok ayrıdır…

Vault 33 Overseer Hank

Ne yazık ki, Bethesda’nın Fallout 4 ve takibindeki Fallout 76‘daki yaklaşımı nedeniyle markaya olan beklentilerim düşmüş, eskisi kadar takip edemez olmuştum. Bu sebeple Amazon Prime Video‘da yayınlanacak Fallout dizisi için de beklentilerim yok denecek kadar azdı. Fakat büyük lokma yutmuşum sanırım.

Baştan uyarayım, yazının tamamı bu noktadan sonra tamamen sürpriz kaçıranlara yer verecektir. Fallout dizisi henüz bitmediyse, seyir kalitenizin düşmesini istemiyorsanız yazıdan bir Gecko hızıyla uzaklaşmanızı tavsiye ederim.

Bilinen Dünya’nın Sonu

Brotherhood of Steel knights

Dizi, bildiğimiz tüm hikayelerin ötesinde, 2296 yılında geçiyor. Fallout 4’te yaşanan olaylardan 9 yıl sonrasına tekabül ediyor. Fallout 1 ve 2’ninde neredeyse yüz yıl ötesindeki bu tanıdık ama yabancı dünya, ABD diye bildiğimiz ülkenin batı şeridinde, California yakınlarında vuku buluyor.

Dizinin ilk açılışından bahsetmek çok istemiyorum aslında ama incelemeye devam ederken doğru pencerelerden bakmak adına, karakterlerin ortaya çıkışlarına da değinmek isterim. Bu noktalar dizi ilerledikçe hoşuma giden detaylar sundu çünkü.

Ana karakter diyebileceğimiz (Ki bence değil), Lucy MacLean (Ella Purnell), bir Vault 33 sakini olarak karşımıza çıkıyor. Vault yöneticisi olan babasının, bir grup çapulcu tarafından kaçırılmasının ardından çorak topraklara çıkıyor. Hikâyenin bir diğer kısmındaysa, bir Brotherhood of Steel askeri olan Maximus‘un (Aaron Moten) gözünden, yüzeydeki hayatı askeri ve disiplinli bir biçimde görüyoruz. Son karakter ise The Ghoul (Walton Goggins) mahlasıyla bilinen yalnız bir kurt. Bir kovboy edasıyla çorak toprakları arşınlayan The Ghoul, yaklaşık 200 yıldır bu topraklarda dolanıyor. Ancak onun hikâyesini aynı zamanda savaş öncesinde, Cooper Howard halindeyken de görüyoruz.

Bence Lucy, ana karakter olarak izleyiciye sunulmuş olsa da, The Ghoul’un amaçları ve savaş öncesi dönemdeki Cooper Howard, Fallout dizisi için rolü çalan karakter olmuş. Lucy, tam bir Fallout karakteri. Barınağın koruması altında, dış dünyadan bir haber, sadece okuduklarıyla yüzeye dair fikre sahip olan Lucy, bir kere yer yüzüne çıktıktan sonra aptala dönüyor. İkinci bölümün sonlarında Filly kasabasında yaşanan çatışma sırasında çıkıp “Bence kavga etmek çok kötü. Ama anladığım kadarıyla sorun çıkaran kişi sizsiniz ve bu yüzden sizinle dövüşmek zorunda kalacağım” minvalindeki tatlış açıklamasından, naifliğini, bu dünyaya olan yabancılığını çok güzel görüyoruz.

Fallout dizisi - Cooper Howard

Öte taraftaysa The Ghoul, bu toprakların acımasızlığıyla çoktan değişime uğramış bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Lucy’nin değişimi son bölüme kadar adım adım işlenip finalde zirve yaparken, The Ghoul, Fallout düzenini bugüne kadar en iyi anlayan karakter oluyor. Fallout, genel olarak iyi-kötü savaşı anlatmak yerine gri alanlarda dolaşmayı seven bir yapım. Bu yüzden The Ghoul, bana ana karakter havasını daha çok yansıttı gibi geliyor.

🔸 Fallout Nedir? – FRPNET

Bethesda’nın, önceki oyunlardan taşıdığı bu gri alan, dizi boyunca sıklıkla karşımıza çıkıyor. Brotherhood of Steel’i iyi adamlar olarak düşünürken, iç çekişmelerini, yönetim biçimini ve yozlaşmış üyelerini gördüğünüzde aslında herkesin gözükmediği gibi olduğunu görüyorsunuz. Aynısını Cooper’ın geçmişinde, eşi Betty Pearson‘ın (Leslie Uggams) Vault-tec sözcüsü olarak imalı tonlamalarında da görüyoruz.

Bunların hepsini bir araya getirdiğimde, karakter bazlı olarak Fallout’un çeşitliliği koruduğunu söyleyebilirim. Diziye erken veda eden Wilzig (Michael Emerson), bir Enclave bilim-insanı olarak bizimle tanıştırılıyor. İnce ruhunun yanı sıra keskin zekasıyla kısa sürede sevdiğim bir karakter oldu. Yani diyeceğim o ki, en ufak karakter de bile Fallout’a dair güzel noktalar vardı.

Vault 33

Oyunla karşılaştırmak için “Fallout’a dair…” betimlemesi yapmak istemiyorum. Sonuçta bir uyarlama var. Öte yandan dizi daha ilk bölümüyle üç karakter üzerinden, dünyanın nasıl işlendiğini gözler önüne seriyor. Birçok dizinin bugünlerde yaşadığı bir sıkıntı bu. Karakterleri, dünyayı, atmosferi verene kadar üç-dört bölüm bitiriyorsunuz ve ilerleyen bölümlerde hikâye akışkanlığını kaybediyor.

Dizi baştan sona merak duygusunun ateşini asla söndürmüyor. “Bir bölüm daha” diyerek tek seferde bitirebileceğiniz bir yapım olmuş. Diyorum ya, en basit yan karakter bile döktürüyor diye. Vault 33’te kalan, Lucy’nin erkek kardeşi Norm MacLean (Moises Arias) bile, üçlü barınak sisteminin gizemini çözmeye çalışırken, bölüm aralarında koltuğunuzda tekrar düzgünce oturmak için size sebep veriyor.

Fallout Dizisi – Çorak Toprakların Yeni Hikâyesi

Cooper Howard

Karakterlerin sunumları izleyiciyi yormadan, terletmeden hikâyenin gidişatına güzelce yedirilmiş. İzleme keyfime keyif katan kısım ise Walton Goggins‘in oyunculuğu oldu. Dizide öyle aman aman metot oyunculuğu beklemenin anlamı yok. Zaten bir hikâyede süre gelen karakterlerin durumlarını izliyorsunuz. Uzun yıllardır Goggins’in oyunculuğunun hayranı olan bir izleyici olarak, The Ghoul gibi özel bir karakteri sanıyorum ondan bir başkası bu kadar iyi canlandıramazdı.

Minik mimikleri, zalim şakalar ve dünyaya karşı olan acımasızlığı Goggins’in oyunculuğuyla zirve yapmış. Bir oyun uyarlamasından çekilen dizideki gri karakter olmanın ötesine geçmiş. Aynı şekilde savaş öncesi dönemdeki Cooper Howard rolüyle de, Fallout dünyasının bu dönemine çok yakışan bir rolde yer alıyor.

Dizi, izleyiciyi boş bırakmamak adına hikâyenin içerisinde fazla gezdiriyor gibi geldi bana. Bir ileri, bir geri giden mehter takımı gibi aralarda tökezlediğini hissetmedim değil. Cooper’ın dünyası yavaş yavaş savaşa giden perçinleri çakarken, Lucy ve Maximus’un macerası Vault 4’ün araya girmesiyle sanki biraz yavaşlıyor. Burada izleyiciye farklı bir Vault göstermek, barınakların aslında deney merkezleri olarak işlediğini göze sokmak için yazılmış bir hikâye olsa da, anlatım açısından en sıkışan yerlerden birisinin buralar olduğuna inanıyorum. Öte yandan Fallout dizisi sekiz bölüm boyunca su gibi akıp gidiyor.

Lucy Filly

Bunda sanırım, senaryonun herhangi bir oyuna doğrudan bağlantılı olmamasının da etkisi var. Bethesda’nın bir numaralı adamı Todd Howard, dizide üstlenici yapımcı olarak karşımıza çıkıyor. Howard, dizinin ön prodüksiyon aşamaları sırasında, dizinin, bir oyunun doğrudan uyarlaması olmadığını işaret etmişti. Yani Fallout 3’ü live-action çekme gibi bir isteklerinin olmadığını söylemişlerdi. Bu tabii onlara daha fazla özgürlük sağlamış. Bugüne kadar çok büyük gizem içerisinde kalan birçok sorunun cevabına dizi sayesinde ulaşmak da bir hayli ilginç oldu.

Özellikle 2077 Büyük Savaş’ın nasıl çıktığına dair doğrudan ilk bilgileri elde ettik. Ayrıca orijinal Vault-boy’un, Cooper Howard olduğu bilgisi de yine diziyle beraber gelen bilgiler oldu. Öte yandan Ghoul olma mantığında bazı değişiklikler yapıldığını hissettim. Bilinen Fallout oyun evreni içerisinde, fazla radyasyona maruz kalan insanların ghoul ismi verilen varlıklara dönüştüğünü biliyorduk. Zamanla akıl sağlığını koruyamanlar da feral ghoul olarak bilinen, saldırgan ve bilinçsiz zombilere dönüşüyordu.

Vault 4 Overseer

Dizide “ghoullaşma” süreci hakkında bazı değişiklikler olduğunu görüyoruz. Bu tabii Fallout serisine aşina olmayan biri için rahatsız edici bir durum olmayabilir. Yine de ucunun biraz da şüpheli bir şekilde açık bırakıldığını kabul etmek gerekiyor sanırım.

Buna ek olarak ilk başta beni rahatsız eden ama sonrasında finale doğru inanılmaz mantıklı gelen bir durum da var. Dizi, NCR‘ın kuruluş memleketi olan batı şeridinde geçiyor demiştik. Dizinin ortalarına gelene kadar NCR’ın ne adını ne de cismini bir türlü görebildik. Sonradan öğreniyoruz ki, Fallout 1’de önce Shady Sands olarak karşımıza çıkan sonradan da NCR’ın başkenti olan yer, yeni bir patlamanın kurbanı olmuş.

Senaristlere ve yapımcılara kallavi bir küfür savurduğumu kabul ediyorum. Fallout 1’den, New Vegas’a kadar NCR’ın adını duyan bizler dizi ile birlikte her şeyin toza karıştığını gördük. Fakat şu bir gerçek ki:

War, War Never Changes

Brotherhood of Steel

Yüz yıl önce yaşanmış, tüm dünyayı yıkımın ucuna getirmiş bir savaşın ardından insanlığın belini doğrultmaya çalışması, kıyamet-sonrası senaryolarının da en sevdiği temadır sanırım. Çoğunda isimsiz bir kahramanın, bir kasabayı ya da bir şehri kurtarmasını izleriz. Fallout, bu kurtarılma hissiyatına karşı alerjisi olan bir köpek gibi zorla hayata tutunmaya çalışıyor. Bu da onu özel bir yere koyuyor sanırım.

Tam da her şey yoluna giriyor. NCR gibi bir yönetim biçimi ABD topraklarını parça parça egemenliğine katıp eskinin yönetimini getiriyor derken… Puff! Her şey tekrar yok olmanın eşiğine geliyor yine insanlığın hayatta kalmaya çalışmasını izliyoruz.

Taraflar tarafından doktrinlerin uygulanması yanlış olsa da, yine bir yerlerde insanlığın çabasını dizide görüyoruz. Bir yerde daha savaş başlamadan, eskinin kovboy filmleri yıldızı, şimdinin kapitalist köpeği olarak adlandırılan bir yıldızı; bir yerde önce ailesinin, sonra yaşadığı toplumun bekasını düşünen genç biri; başka bir tarafta da güç çabası için her adımını sağlam temellere atmaya çalışan çelik yürekli bir asker.

Fallout dizisi - Maximus

Hem bir izleyici, hem de markanın bir hayranı olarak, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, dizi birçok açıdan dersini güzel çalışmış. Karakter detaylarından, kendi öz kaynağına duyduğu saygıya kadar güzel bir yapım sunulmuş. Her bir bölümde, en ufak sahnesine kadar ufak-tefek göndermeleriyle serinin sıkı takipçilerini ihya ediyor. Olaya tamamen yabancı olan izleyiciyi de unutmayarak, olayların gidişatına ilişkin bilgileri sunmayı unutmuyor.

Bu açıdan da dizinin Amazon Prime tarafından çekilmesi da doğru bir karar olmuş. Ne Netflix‘in politik doğruculuğu var, ne de Disney‘in “Aman tadımız kaçmasın” ayarı var. The Boys, Expanse, The Man from the High Castle gibi dizilerdeki vuruculuk, Invincible ya da Vox Machina gibi animasyonlardaki vurdumduymazlık Fallout markasına yakışacak ölçüde sunulmuş. Cinsellik sahnesiyse, izleyiciyi rahatsız etmeyecek düzeyde; aksiyonsa en kralından çatışmayla; komediyse en ince esprisinden bir buket halinde hazırlanmış.

Görsel efektler göz tırmalamayacak şekilde hazırlanmış. Örneğin ilk bölümdeki nükleer bombaların düşüşü korkunç bir güzelliğe sahipti. Ancak Gulper bazı yerlerde kendisinin sahne dışından geldiğini çok belli ediyordu. Yine de bunlara rağmen pratik efektlerde, animatronik canavarlarda Disney yapımlarıyla yarışacak bir sunum gördüm. Ghoul makyajları, T-60 zırhı, çatışma sahnelerindeki patlamalar, robotlar, Vault dizaynları beni orada yaşandığına ikna etti.

Dünya’yı Ateşe Vermek İstemiyorum

Fallout dizisi - The Ghoul

Dizinin kötü yanları yok mu peki? Elbette var. Hikâye gizemini koruyor, izleyiciye bir bölüm daha izlettirmek için soruları cevaplarken, yeni sorular doğurmayı başarıyor. Ancak final kısmında nefes alabilecek çok az alan bırakmış. Wilzig’in kellesinin oradan oraya geçmesi, Lucy ve Maximus’un Vault 4 macerası derken dikkat dağıtabilecek alanlar çıkıyor. İzleyiciyi yormamak adına verilmiş anlar olabileceğinin farkındayım ama sanki daha fazlası anlatılabilirdi gibime geliyor.

Zaten dizinin final kısmında birçok sorunun yanıtsız kaldığını görüp bir de üzerine Mojave Çölü‘nün ortasındaki ikonik Lucky 38 kumarhanesini görünce, gittiği yere kadar bunu götüreceklerini anladım. Siz bu yazıyı okurken, dizisinin ikinci sezonunun onayı gelmemişti. Ama muhtemelen yakın bir sürede ikinci sezon siparişi de verilir diye düşünüyorum. Frpnet Ailesi olarak biz diziyi çok sevdik. Diziye şüpheli bakan ben bile çok sevdim. Bunun ötesinde dizinin her bölümü IMDB üzerinde 8 puanın üzerinde almayı başardı. Ayrıca Rotten Tomatoes üzerinde %88 takipçi onayına sahip. Tabii bunlar, biz Frpnet haricinde, ille de kabul edilecek platformlar değil. Yine de genele bakıldığında birçok izleyicinin diziden memnun kaldığını, sosyal medyadan rahatlıkla görebilirsiniz.

Fallout dizisi - Lucy

Bundan sonrası Bethesda için oldukça ciddiye alınmalı diye düşünüyorum. Fallout 76 ile tüm evrenin hikâyesini alt üst etmişlerdi. Yıllar içerisinde çıkardıkları ek paketlerle bir nebze olsun bunu toparlamışlardı. Dizi, Todd Howard’ın doğrudan bildirisiyle, Fallout 5 oyunundan tamamen bağımsız bir gidişat sunacak şekilde yazıldı. Markanın orijinalliğini koruması açısından, hassas bir çizgide yürüdüklerini kabul etmeleri gerekiyor bence.

Tabii asıl söylemek istediğim noktaya geri dönelim. Dizinin Mojave Çölü ile final yapması da, yeni sezonda, izleyicinin nelerle karşılaşacağı konusunda büyük meraklar barındırıyor. Yeni bir mekanın dışında, yeni karakterlerin de diziye geliyor olması, olası bir ikinci sezonu daha da ilginç kılıyor.

Cooper Howard

Genel itibariyle, Fallout dizisi, beklentiyi düşük tutmamıza karşın, beklentilerimizi karşılayan hatta üzerine çıkan bir yapım olmuş. Sadece bir oyun uyarlamasının ötesinde, doğru hikâye anlatıcılığı, orijinal karakterlerle neler yapılabileceğini gösteriyor. Evrene uzaktan, yakından alakası olmayan biri bile dizinin hızına kendini kaptırabilir.

Bu başarının arkasında sanıyorum Jonathan Nolan ve Lisa Joy isimlerinin payı büyük. İkili Westworld, Person of Interest gibi bir döneme damga varmış dizilerin arkasındaki yaratıcı isimler. Bunun yanı sıra, film kalitesinde dizi sunumunu da anlamışlar. Buna bir de düzgün senaryo, eğlenceli karakterler eklenince, hele bir de Fallout gibi özgün ve dolu dolu bir evrenle buluşunca; sanıyorum reçetede tuzun, aman pardon, radyasyonun ayarı fazla bile kaçsa izlemesi keyifli bir yapım çıkıyor.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.