İncelemeler

Disco Elysium Oynayanlar Bu Kitaba Bayılır mı? – Kıyamet Polisi Serisi İncelemesi

İthaki Yayınları Disco Elysium‘u oynayanların Kıyamet Polisi‘ne bayılacaklarını iddia etmişti. Sizin isteğiniz üzerine bu iddiayı inceledik. Oyun ve kitap arasında benzerlikler olsa da bu kez İthaki’ye hak veremedik.

İthaki Yayınları bir süredir kitaplarının duyuru ve reklamlarında çeşitli iddialarda bulunuyor. Mesela Asimov’un Ben, Robot kitabını sevenler R.U.R.‘a da bayılır demişlerdi. Biz de inceleyip bu iddiaya hak vermiştik. Daha sonra İthaki, Carnivale dizisini sevenlerin Tüm Panayırların Heyulası kitabına bayılacaklarını söylemişti. Bu iddiayı ise destekleyememiştik. Zira her ne kadar ucube teması akla o diziyi getirse de dizi ile kitabın içindeki öyküler arasında hiçbir bağlantı yoktu.

İthaki’nin iddialarını test ettiğimiz seriye The Boys’dan Billy Butcher’ın Tanrı’nın Bir Kulu romanını beğenip beğenmeyeceğini inceleyerek başlamıştık. O yazımızı Frenchie’nin İz Sürücü romanına nasıl yaklaşacağını kestirmeye çalıştığımız inceleme takip etmişti.

Serimizin bu incelemeyle devam etmesine de sizler karar verdiniz.

İthaki “Disco Elysium oynayanlar Kıyamet Polisi’ne bayılır” dedi. Ben de Disco Elysium’a bayılan biri olarak Kıyamet Polisi üçlemesini okudum. Oyun ve kitaplar arasındaki bazı benzerlikler yadsınamaz. Fakat Disco Elysium’a hayran olan birinin bu kitabı okuyunca kaybettiği eski bir dostuna kavuşmuş gibi mutlu olacağını söylemek yanlış olur. Benim bayılmak diyince aklıma gelen sahne öyle bir şeydi.

Özetle, Disco Elysium’a bayıldıysanız bu kitabı okumanızı tavsiye ederim. Ancak Disco Elysium’u oynayanlar muhtemelen bu kitaba bayılmayacaklar. Tahminen ilk iki kitabı keyifle okuyup üçüncü kitapta yazara kızacaksınız. Sonra da seriyi tozlanmak üzere rafa kaldıracak ve unutacaksınız.

Haydi başlayalım.

Kıyamet Polisi Serisi Hakkında

Seri üç kitaptan oluşuyor: Kıyamet Polisi, Gerisayım Kenti ve Bir Dünya Dert. Üçü de aynı ana karakteri paylaştığı ve arka arkaya gelen olayları işlediği için hikayeleri bağlantılı. Mesela birinci kitabı okumadan ikinciyi okumak bir sürü soru işareti yaratır. Ancak üç romanın da asıl hikayesi farklı. Dolayısıyla serinin üçüncü kitabını okumasanız da ilk iki kitapla keyifli vakit geçirebilirsiniz. Hikaye de yarım kalmış gibi hissetmezsiniz.

Bunu söylemek zorunda hissettim. Çünkü üçüncü romanın hikaye anlatımının kalitesinde ilk iki cilde göre ciddi bir düşüş olduğunu düşünüyorum. Bir nevi “ah o son kitabı okumayacaktım” sendromu yaşıyorum.

Kısacası bu serinin ilk iki kitabını bayılarak olmasa da keyifle okuyacağınızı düşünüyorum. Polisiye ve kıyamet senaryoları seven okurlarımıza tavsiye ederim.

Kitaplar Ne Anlatıyor?

Seri kıyamet yaklaşırken polislik yapan takıntılı bir adamın yaşadıklarını anlatıyor.

Henry Palace, Concord adlı küçük bir kasabada yaşayan sıradan bir polis. Sıradan hayatı da bir gün bir gök taşının Dünya’ya çarpacağı kesinleşince renkleniyor. Zira tüm insanlığın yok olacağı günün netleşmesiyle beraber insanların çoğu hep hayalini kurduğu ve erteledikleri şeyleri yapmak için işlerini, ailelerini, düzenlerini terk edip gidiyorlar. Dolayısıyla tüm sistemler çöküyor ve etrafa bir kaos hakim oluyor.

Ancak Henry Palace’ın dünya yarın yok olacak olsa bile yapmayı istediği tek bir şey var: Polislik.

Yıllarca dedektif olmak için çalışmış bu genç adam, Concord Emniyet Teşkilatı’ndaki dedektiflerin Son Dilek Listeleri’nin peşinden koşup işi bırakması sebebiyle kadroda açılan boşluktan faydalanarak dedektifliğe yükseliyor. Ne yazık ki bunu gönlünce kutlayamıyor. Zira çevresindeki kişilerin pek de kutlama havasında oldukları söylenemez. Ayrıca dünya yok olmanın eşiğindeyken gizemleri aydınlatmak için davaya gereken süreyi ayırmak, kan ve parmak izi örneklerini test edecek laboratuvar görevlilerini işe çağırmak ya da görgü tanıklarını adresinde bulmak gerçekten çok zor. Yani dedektifliği de öyle doyasıya yaşama imkanı bulamıyor.

I. Kıyamet Polisi

Bu romanın ilk sayfasında Henry, bir McDonalds’ın tuvaletinde kendisini asmış bir adamın önünde duruyor. Gök taşının Dünya’ya çarpacağı gün kesinleşmiş. Ancak tam hangi bölgeye çarpacağı henüz belli değil. Gerçi bunun bir önemi yok. Zira o çarpmadan sonra dünyanın tamamı yok olacak.

Çarpışma kesinleştiğinden beri intihar ve kayıp vakalarında bir patlama oldu. Artık yetkilileri çağırmaya bile gerek olmayacak kadar sıradanlaştı intihar etmiş kişilerin cesetlerini bulmak. Ancak bu cesedi bir devriye polisi denk gelip bulmuş. İşte Henry o yüzden şimdi bu tuvalette eğilmiş, cesedi inceliyor.

Aslında bu vakanın intihar olmadığı yönünde hiçbir kanıt yok. Ama nedense Henry bunun bir cinayet olduğunu düşünüyor. Çünkü içine öyle doğuyor. Belki de dünya yok olmadan önce en azından bir tane cinayet vakası çözmek istediği içindir. Her nedense iç güdülerini dinliyor. Bu olayı basit bir intihar olarak değerlendirmeyip cinayet olarak etiketliyor ve araştırmasına başlıyor. Herkes ona “öyle olsa eline ne geçecek ki?” dese de, kesin ölüme bir yıldan az süre kalmış olsa da davanın peşini bırakmıyor.

Gerçi, dediğim gibi, elinde bunun bir dava olduğunu gösteren hiçbir kanıt da yok.

II. Gerisayım Kenti

Sonunda Emniyet Teşkilatı sistemi de çöktü. Tüm bürolar kapandı. Aslında iyi bile dayandı. Zira kıyamete 77 gün kaldı. Henry Palace’ın o çok sevdiği dedektiflik statüsü ellerinden alındı.

Henry artık işsiz, sıradan bir adam. Bu yüzden boş vakitlerini aileleri çekip gitti diye öksüz kalmış sokak çocuklarıyla ilgilenerek geçiriyor. Onların arasındaki kavgaları ayırıp kaybolan oyuncaklarının peşine düşüyor. Yani Henry de çocuklarla birlikte oyun parkında, polisçilik oynuyor.

Ta ki Martha (O ismi neden söyledin!? Martha??), Henry’nin yardımını isteyene kadar. Martha, Henry ve kız kardeşine küçükken bakıcılık yapmış bir kadın. Henry’nin eski bir polis olduğunu biliyor. Bu yüzden kocası ortadan kaybolduğunda aklına ilk ondan yardım istemek geliyor. Henry daha dedektiflik statüsü düşmeden önce bile kayıp vakalarıyla ilgilenmiyordu. Zira artık herkes sevdiklerini bırakıp çekip gidiyor. Kıyametin yaklaşması insalları bencilleştiriyor.

Fakat Martha, kocasının çekip gidecek bir adam olmadığı konusunda ısrarlı. O öyle biri değildir, diyor. Başına bir şey geldiğinden endişeleniyor. Henry’e yalvarıyor. Zaten işsiz olan Henry de Martha’nın bu isteğini geri çeviremiyor. Şöyle bir soruşturayım bakayım diye düşünüyor. Ne zararı olur ki?

III. Bir Dünya Dert

Kıyamete birkaç gün kaldı. Dedektif McGully söylemişti. “Sular bir kesilsin, sen o zaman gör kaosu” demişti. Gerçekten de söylediği birebir gerçekleşti. Sular kesildi ve herkes çıldırdı. Silahını kapan sokaklara çıkıp yağmaya başladı.

Artık kimsenin gizemli olaylar peşinde koşacak bir dedektife ihtiyacı yok. Ancak Henry’nin kız kardeşinin bir ağabeye ihtiyacı var. Zaten Henry de kıyamete kadar kardeşinin elini tutmak ve hiç bırakmamak istiyor. Tek problem onun nerede olduğunu bilmemesi.

Tüm iletişim ağları çökmüş ve herkes yabancılara karşı saldırganlaşmışken kız kardeşini nasıl bulacak?

Disco Elysium ile Benzerlikler

Henry Palace bir dedektif. İlk sayfada gördüğümüz ilk benzerlik bu. Ayrıca her iki ana karakterin de hikayesi asılmış bir cesedin nasıl öldüğünü araştırma görevi almalarıyla başlıyor.

Henry, Esprit de Corps ve Inland Empire‘a sahip bir dedektif. Yani eğitimini tamamlayamamış olsa da dedektifliğe ve polis sistemine dair mantık yürütebiliyor. Ayrıca iç güdüsel olarak bir şeyleri sezebiliyor. Disco Elysium’da ana karakterimiz biraz deli gibiydi. Ortada hiçbir fiziksel kanıt yokken aklına bir düşünce takılabiliyor ve o düşünce onu doğru yola götürebiliyordu. Henry de Kıyamet Polisi’nin başında McDonalds’ta asılı cesede bakarken içinden gelen bir sesi dinliyor. O ses ona, bu bir intihar değil diyor. Ve Henry bu vakanın intihar olmadığı fikrine fanatikçe bağlı kalıyor. Bu açıdan ana karakterler benziyorlar.

Revachol ve Concord arasında da küçük de olsa bir benzerlik var. Her ikisi de küçük kasabalar. Yani insanlar birbirini kolayca tanıyabiliyor. Ancak Revachol buram buram tarih ve yaşanmışlık kokarken Concord’un tarihi de yaşanmışlığı da çok kişisel kalıyor. Henry’nin küçüklük anıları dışında Concord’da bir yaşanmışlık hissetmiyoruz.

Her iki evren de yok olmanın eşiğinde. Kıyamet Polisi serisinde tehlike de, dünyanın ne zaman yok olacağı da ilk sayfadan belli. İnsanlığın silinmesine bir yıldan az bir vakit kalmış. Ancak Disco Elysium’da kıyametin gelmekte olduğunu biz keşfediyoruz. Pale, kendisini göstermeye ve yaymaya başladı. Fakat Revachol’ü ne zaman yutacağını kesin olarak bilemiyoruz. Dolayısıyla Revachol’de panik dolu bir kaos yaşanmıyor. Bu kadar yaşanmışlık dolu bir şehrin yok olacağını görmenin hüznünü ve isyankâr hayal kırıklığını hissediyoruz yalnızca.

Disco Elysium ile Ayrılıklar

Saymakla bitecek gibi değil.

Öncelikle Disco Elysium politik yönü çok ağır bir oyun. Bu konudaki ideolojilere çok fazla gönderme var. Kitap serisinde ise ideolojiler çok yüzeysel kalıyor.

Disco Elyisum’un ana karakteri devasa genişlikte, turuncu ve şekerli bir ruha sahip bir adam. Ve bu dedektif ruhsal durumu uçurumun kenarında sallanan çok duygusal biri. Kitap serisinin ana karakteri Henry ise büyük oranda duygusuz ve çoğu durumda sarsılmaz bir iradeye sahip.

Disco Elysium’u benim için en öne çıkaran şey oyunun kusursuz hikaye anlatımını duygu manipülasyonuyla büyüleyici bir harmanda sunması. Karakterlerimizin aklından geçenleri dahi seçebildiğimiz oyunda her karakter gerçekçi bir derinliğe sahip. Oyunun her köşesi buram buram hüzün, nostalji, yalnızlık, hayal kırıklığı, pişmanlık ve benzeri duygularla dolu. Öyle ki hikayeyi takip ederken kahkahalardan göz yaşlarına ani geçişler yaparak kendi ruh sağlımıza tehlikeli virajlar aldırabiliyoruz.

Ancak bu geçişleri Kıyamet Polisi’nde görmüyoruz. Kitapta vurucu duygusal sahneler de var ama. Mesela kıyametin tarihi belli olunca zaman kapsüllerini gömdükleri yerden çıkaran insanlar. Veya yakınlarını rahatlatmak için konuşurken yanlış konuşup onların intiharına sebep olan insanların suçluluğu… Bu sahneler Disco Elysium’da sevdiğimiz hüzne ve ağırlığa sahipler. Ancak sayıları gerçekten çok az.

Kıyamet Polisi Serisi Eleştirileri

Öncelikle kitapların tonlarca yazım hatasıyla basıldığını söylemek zorundayım. Bende tüm ciltlerin ilk baskısı vardı. Yani sonradan düzeltmiş olabilirler. Ancak ilk baskıda kitapların durumu korkunç. Çevirmenin dahi çevirdikten sonra cümleyi dönüp tekrar okuduğunu düşünmüyorum. Bu hatalar hikayeyi anlamamızı engellemiyor. Fakat sayıca o kadar fazlalar ki sinir bozabiliyorlar.

Bir Dünya Dert romanı tutarlılık açısından tam bir felaket. Kesilmesi gereken bir kolun, yarılmış bir boğazın, delinmiş bir karnın ve kırık kaburgaların mucizevi şekilde birkaç saat veya dakika içinde iyileştiklerine tanık oluyoruz. Ya yaralanan karakterlerin hepsi Wolwerine’miş aslında ya da yazar karakterlerin ağır yaralı olduklarını hikayeyi yazarken unutuveriyor arada.

Ayrıca üçüncü kitaptaki karakterlerin tepkileri de hayli saçmalaşıyor. İnsanlar değil, yumruklar konuşuyor. Kelimenin tam anlamıyla! Nedense konuşularak tatlıya bağlanabilecek durumların çoğunda insanların birbirine saldırmalarını izliyoruz. Çok dindar olan ve Tanrı’ya karşı suç işlemekten ödü kopan bir adam yaralı, silahsız ve aç bir adamı durup dinlemek yerine ezip geçebiliyor mesela. Sonra da bundan zerre pişmanlık duymuyor.

Henry Palace seri boyunca sevdiği birçok şeyi kaybetmiş bir adam. Ancak onun kayıpları okura dokunmuyor. Kim Kitsuragi’nin jantlarını satmış olması hâlâ aklıma geldikçe beni hüzünlendiriyor. Ama Henry’nin evinin küle döndüğünü görmek ya da sevgilisini kaybettğini görmek hiçbir duygusal tepki yaratmıyor okurda.

Seriyi Okurken Neleri Anımsadım?

Baktım kitap ile oyun iyice farklı tellerden çalıyor, incelemeyi yazarken bu kitabı Harry’nin kitapçıdan aldığı ucuz polisiye romanlardan biri olarak mı düşünüp tartsam dedim. Öyle olunca aklıma Dick Mullen geldi tabii ki. Ancak Kıyamet Polisi’nin ucuz dedektiflik romanı kategorisinde değerlendirilemeyeceğini de vurgulamam gerekir. Zaten oyunun geliştiricileri kendi yayınladıkları ilham ve öneri listelerinde Dashiel Hammett’ın Sırça Anahtar romanına yer vermişlerdi. Gerçekten de Sırça Anahtar Dick Mullen’a Kıyamet Polisi’nin benzediğinden daha çok benziyor.

Ama “Harry Kıyamet Polisi’ni okur muydu?” diye sorarsanız cevabım evet olacaktır. Çünkü Harry ne okumadı ki o kitapçıda…

Romanda birçok kez “bu olay milyonda bir ihtimalle görülür diyorlarsa şansımı denerim. Zira gerçekleşmeyecek olsa sıfır derlerdi” ifadesini okuyoruz. Milyonda birlik ihtimaller de benim aklıma hep Terry Pratchett’ı getiriyor. Ayrıca McDonalds’ın yağlı kokusunun tasviri de yine aklıma o soruyu getiriyor: “O kızartma yağını kimbilir ne kadar süredir değiştirmiyorlardır?”

Dünya’ya çarpacak asteroid dediğimizde aklımıza başta Don’t Look Up ve Armageddon olmak üzere birçok film geliyor. Bunlardan Don’t Look Up da İthaki’nin başka bir iddiasında yer alıyordu. Ancak bence o ikisi arasında da bir gök taşının Dünya’ya çarpacağı gerçeği dışında bir benzerlik yok. Zira Don’t Look Up, bariz bir bilimsel gerçeğin medya tarafından siyasi sebeplerle gözardı edilmesi ve hatta sansürlenmesini konu alıyordu. Ancak Kıyamet Polisi’nin odağında böyle bir sosyal eleştiri yok.

Kıyamet günlerinde polis olmak ve çeşitli imtiyazlara sahip olmak da aklımıza Yer Açın Yer Açın‘ın ana karakterini getirebilir. O kitapla bu arasındaki benzerlik de çok az. Ama yeri gelmişken onu da tekrar önereyim.

Disco Elysium’un yaratıcısı Robert Kurvitz zaten romanın aynı deneyimi sunmasının mümkün olmadığını dile getirmişti. Yani bu iddia incelemesi adil olmayan bir karşılaştırma olmuş olabilir.

Yine de sözlerimi şöyle bitireceğim: Disco Elysium bir şaheserdi. Kıyamet Polisi ise sadece sürükleyici, iyi bir roman. Serinin de üçüncü kitabından uzak durun bence.


Meleğin Düşüşü incelemesinde görüşmek üzere.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.