Ceset Mi? O Zaman Dans! Renk! – Disco Elysium İncelemesi
Disco Elysium, bir sanat eseri. Gelmiş geçmiş en iyi oyunlardan biri. Melankoli, depresyon, hüzün, yalnızlık gibi duygular komik diyaloglar ve olayların ardına ustalıkla gizlenmiş. Kahkaha atarken salya sümük ağlatan bir şaheser.
Bu yazıda oyunun sadece ilk 10 dakikası hakkında spoiler var çünkü oyunun yaşattığı deneyime herhangi bir zarar vermek istemem. Eğer ki oyunu henüz oynamadıysanız bu oyuna dair diğer yazılardan, rehberlerden, görsellerden ve hatta şarkılardan kaçınmanızı öneririm.

Disco Elysium: Tüm zamanların en iyi yazılmış oyunlarından bir tanesi
Öncelikle Disco Elysium’un aksiyon veya dövüş sahneleri isteyen RPG severler için olmadığını söylemek lazım. Disco Elysium old-school RPG‘lere, yani 90’ların sonlarında ünlü olan rol yapma oyunlarına benzetiliyor. Tamamen diyalog temelli bu oyunda hem derinlemesine yazılmış gerçekçi karakterlerle hem de kafanızın içindeki seslerle konuşuyorsunuz.
Ara sıra iç sesleriniz dış sesinizle konuşuyor.
Yer yer kravatınızla konuşuyorsunuz.
Kimi zaman da şehir sizinle konuşuyor.
Demem o ki, oyunda çok konuşma var. Hiç dövüş yok demiyorum ama aslında öyle bir şey. Old-school RPG deyince akla gelen Baldur’s Gate‘leri falan kesinlikle beklememek lazım. Old-school RPG’ler arasında oyuncuya hissettirdikleri açısından Disco Elysium’a en yakın deneyimi Planescape: Torment ile buluyoruz.
Hikaye temelli oyunları sevenlerin ve Bioware’in RPG’lerindeki karakter interaksiyonlarından keyif alanların bu oyundan büyülenme ihtimalleri çok yüksek.

Karakter Özellikleri
Oyunun başında, çoğu RPG oyunundan alışkın olduğumuz gibi, özelliklerimize puan dağıtarak karakterimizi oluşturuyoruz. Intellect (zeka), Psyche (akıl), Physique (fizik) ve Motorics (motor kabiliyetleri) yetenek gruplarımız var.
Intellect daha çok bir şeyler bilebilme, akıl yürütebilme, bilgileri hatırlayabilme gibi özellikler içeriyor. Bu gruptaki Rhetoric ve Conceptualization özellikleri oyuna renk katıyorlar. Conceptualization dünyada sanat görme yeteneği, bir nevi şairlik. Rhetoric ise ima anlama kabiliyeti. Oyun diyalog temelli olduğu için Rhetoric’ten gelen “aslında bunu demek istedi” şeklindeki yardımlar çok yerinde olabiliyor.
Psyche ise biraz daha ruhsal durumumuz ile alakalı yeteneklerimiz. Mesela, Volution moralimizi yüksek tutma kabiliyetimiz. Bu “Sen aslansın, yaparsın, halledersin. Bunların seni üzmesine izin verme. ” diyen iç sesimiz. Inland Empire “içime doğdu” diyen, çok ilginç katkılarda bulunan bir iç ses. Esprit de Corps ise polisliğin nasıl yapılacağını sezmemizi sağlayan bir yetenek. Zira polisliğe dair hiçbir şey hatırlamıyoruz. Hayatımıza ya da içinde bulunduğumuz dünyaya dair hiçbir şey hatırlamadığımız gibi.
Physique bedensel yeteneklerimizi içeriyor. Dayanıklılık ve güç gibi. Burada bulunan Shivers‘ı anlamak başta biraz zor. Shivers sayesinde şehrin dinamiğini bedenimizde hissediyor, şehir ile bir oluyoruz. İlginç, hatta neredeyse insanüstü bir yetenek.
Motorics ise etrafı algılamamız, duruşumuz, hızlı tepki vermemiz gibi özellikleri içeriyor.

Disco Elysium Nasıl Başlıyor?
Karanlık ve hiçlikle.
Evet bebeğim! Karanlık ve hiçlik!
Bunu sevdin, öyle değil mi?
Sevmesen böyle başlamazdı zaten. Belli ki sonu karanlık ve hiçliğe giden bir yolda yürümüşsün. Eski dostun hiçliğin kollarına koşarak geri kalan her şeye savaş açmışsın. Tebrikler, galip sensin. Kendini mağlup ettin. Artık hiçbir şey hatırlamıyorsun. Hem de hiçbir şey. Geriye sadece karanlık bir hiçlik kaldı.
Sana polis olduğunu söylüyorlar. Dedektif? Bir cesetten bahsediyorlar, bir haftalık. Ağaca mı asılmış? Linç edilmiş. 1 hafta önce? Cesedi indirmekten sen sorumluymuşsun. Neden günlerdir indirmemişsin?
Ne yaptın ki günlerdir burada, cesedi bile indirmediysen?
Ne? Hatırlamıyor musun?

Çok mu yazı okumam gerekecek?
Oyun 2019’da çıktığında çok olumlu yorumlar almıştı. Bunun üzerine oyunun tamamındaki yazıların seslendirmelerini içeren güncelleme bu yıl geldi. Güncellemeden önce yorumlar ikiye ayrılıyordu: Oyuna aşık olanlar ve yazı okumaktan sıkılanlar.
Oyunda gerçekten de çok yazı var çünkü oyun tamamen diyaloglara dayalı. Bazen tek bir kişi ile olan bir diyalog gerçek hayatta 2 saate yakın sürebiliyor. Laf lafı açıyor. Derken aklınızdan bir şey geçiyor, düşüncelere dalıp gidiyorsunuz. Kafanızın içindeki seslerin şamatası karşınızdaki kişi ile kurduğunuz diyaloğu bastırıyor. Sonra konuştuğunuz karakter size bakıp diyor ki
İyi misiniz polis bey?
Değilsiniz.
İyi değilsiniz.
Güncelleme ile tüm yazıların seslendirilmiş olması oynanışı hayli rahatlatıyor. Bu arada, oyunun Türkçe dil paketi henüz bulunmuyor. Seslendirmeler de yalnızca İngilizce için mevcut. Eğer İngilizce konuşmaları okumadan anlayabiliyorsanız okuma ihtiyacı azaldığından oyundaki yazılar sizi o kadar da yormuyor. En azından gözleriniz açısından. Ruhsal ve duygusal yorgunluk konusunda yapılacak bir şey yok.
Şunu belirtmek gerekir ki seslendirmeler muhteşem olmuş. Her iç ses, yansıtmak istediği duyguyu dinleyene ustalıkla aktarıyor. Karakterler de kişiliklerine uyan ses tonlarına sahipler. Sakin bir karakterin sakinleştirici bir ses tonuna sahip olması gibi.
Oyunun yapımında yer alan herkes ustalık seviyesinde iş çıkarmış. Hikayenin yazarı: Robert Kurvitz, görselleri oluşturan ressam: Aleksander Rostov ve seslendirmelerde görev alan ses sanatçıları, Lenval Brown başta olmak üzere…
Ve bu daha ekibin ilk oyunu.

Sıkılacak mıyım?
Hayır. Eğer kitap okumaktan hoşlanıyorsanız sıkılmayacaksınız. Çünkü oyunun hikayesi çoğu roman yazarını gölgede bırakacak kalitede kurgulanmış. Eğer oynadığınız oyunlarda hikayeyi gösteren sahneleri ve konuşmaları hızlıca geçiyorsanız, aksiyonun başlaması için saniyeleri sayıyorsanız sıkılma şansınız var.
Sıkılıp bırakanlar var mı?
Yes, sire.
Eğer ki kendinizi size söylenen her şeyi öğrenmek ve hatırlamak zorunda hissederseniz size anlatılan bilgi yığınından sıkılma olasılığınız var. Fakat, bu anlatımlardan çok keyif alan oyuncular da var. Öte yandan hatırlamak gerekir ki oynadığınız karakter hiçlikten az önce geldi. Kendisini sıkıcı bir konuşmayı dinlemek zorunda hissetmiyor. Hiçliğin sıcak ve huzurlu kollarına dönmeyi istiyor. Her daim “yeter artık daha fazla duymak istemiyorum” anlamına gelen seçeneğe basarak konuşmayı kesebilirsiniz. Tabii bazı karakterlerin kalbi buna kırılabilir ama kimin umrunda? Senin kalbin de kırılmadı mı sanki?
Kırıldı mı? Bimiyorsun ki, unuttun…
Sadece, sanki kalbin kırılmış gibi hissediyorsun. Yoksa neden hiçlikte kalmak isteyesin ki? Değil mi?
Hikayede anlatılan olaylar son derece renkli. Oyunun dünyası da biraz fantastik ve bence çok ilgi çekici. Oyunun en muhteşem yanı ise…

Duygular
Oyun bir duygu şöleni sunuyor. Gülüyorsunuz, kahkahalar atarak. Karakterin durumuna, kafanızdan geçen seslere, kendi kendinize. Oyunu oynarken gülüyorsunuz. Karaktere gülüyorsunuz. Diğer karakterlere gülüyorsunuz. Karakter ile bir olup beraber gülüyorsunuz. Komik geliyor. Sonra gülerken öyle, tasasızca, bir şey geliyor aklınıza. Bir düşünce. Üzülüveriyorsunuz. Melankoli. Nostalji. Hüzün. Yalnızlık. Umutsuzluk. Dışlanmışlık. Başarısızlık. Hayalkırıklığı. Pişmanlık. Sonra hiçbir şey hatırlamadığınızı fark ediyorsunuz. Utanç.
Oyunu oynamak da tam böyle bir deneyim işte. Duygulardan duygulara savrulup gidiyorsunuz. Fakat gülseniz de, eğlenseniz de alttan alta o melankoli, disko günlerine duyulan özlem asla gitmiyor. Karakter üzgün, bunu hissedebiliyorsunuz. Bu hüzün size bulaşıyor. Oyunu oynarken siz de üzülüyorsunuz. Dertleniyorsunuz, ağlıyorsunuz, gülüyorsunuz. Yeri geliyor öfkeyle ya da şaşkınlıkla çığlıklar atıyorsunuz. Oyun oynadığınızı bilmiyorlarsa evin diğer sakinleri geliyor, “İyi misin?” diye soruyorlar ekranının karşısında oturan sana.
Değilsiniz.
İyi değilsiniz.
Oyunda nostalji ve melankoli duyguları gerçekten çok ağır. Varlığını hatırlamadığınız şeylere özlem duyuyorsunuz. Belki de asla var olmamış şeylerin ardından ağıt yakıyorsunuz. Yazarların bunu başarabilmiş olması inanılmaz. Küçücük detaylar size duygulardan oluşmuş bir çığ olarak dönüyor.
Yeterince dikkatli bakarsan her yerde kendi hüzünlü hikayelerini anlatan ayrıntılar görebilirsin. Tabii, dikkatli bakmak istemeyebilirsin. Baktığın her yerde ızdırap, sefalet, mutsuzluk, acı görmekten yorulmadın mı? Gözlerini kapatıp dinlenmek iyi gelmez miydi? Şöyle sıcak ve huzurlu bir hiçliğin karanlığında…
Evet bebeğim! Karanlık ve hiçlik!
Bunu sevdin, öyle değil mi?
Başka neyi sevdin biliyor musun?

Diğerlerini. Sokaktaki İnsanlar
Disco Elysium’daki çoğu karakter de ana karakter gibi geçmişiyle, kafasındaki seslerle ve duygularıyla derin bir şekilde yazılmış gibi duruyor. Tüm karakterlerin anlatacak akılda kalıcı bir hikayeleri var. Sadece akılda kalmıyor, duygularınıza da dokunuyor. Sonuçta hepsi bir şeyler yaşamış. Önemli olan da bu değil mi zaten?
Sonuçta bir şeyler yaşamış olmak…
Herkesin bir hikayesi var işte. Kimi hüzünlü, kimi komik… Hepsini öğrenemiyoruz tabii. Anlatmak isteyen var, istemeyen var. Anlatanın anlattığı her şey gerçek mi? Kendilerine yalan söylemiyorlar mı? Kendisine yalan söylerken sana nasıl gerçeği anlatabilir ki? Ama saklayabilirler mi gerçeği? Okunmuyor mu yüzlerinden? Gözlerinden? Duruşlarından? Geçmişin yaraları iz bırakmaz mı?
Bırakır.
Sen bir dedektifsin. O izleri görmek senin işin. İzlere bakarak yaraları anlamak, yaraları deşerek hikayeyi duymak. Hikayedeki tutarsızlıkları bulmak, sonra tutarsızlıkları dillendirip suçluyu ifşa etmek. Çünkü her zaman bir suçlu var. Hatta suçlunun olması için bir suçun olması bile gerekmiyor.
Hayat böyle. Oluyor işte.
Suç sende değil…

Suç Şehirde
Revachol: bulunduğumuz şehrin adı bu. Tüm sakinleri, yıkık duvarları ve hatta posta kutusu bile görmüş geçirmiş bir şehir. Bunca acıya kim tanık olsa delirirdi. Şehir de delirmiş zaten, yıllar önce hem de. Deliliğinin tüm köşeleri de şimdi keşfedilmeyi bekliyor. Keşfedilmek için ölüyor! Yan görev diyemeyiz onlara. Şehrin, kendisine yardım etmeye gelmiş bir polisten ricaları işte…
Tabii her zaman hüzün değil şehrin sakladıkları. Bazen en umulmadık yerlerinde dans saklı oluyor. Ya da boş bir şişe, belki de üç beş kuruş bozuk para. Kimi zamansa geçmişini buluyorsun sokaklarda. Tabii ki sokaklarda yaşıyor geçmişin, evsiz barksız. Sen bile sahiplenmedin onu. Şehir kucak açtı ona. Çünkü Revachol kimseyi dışlamaz.
Şehir de sakinleri gibi, ilgilenirsen tanıtıyor kendini. Tanıdıkça nefret de edebilirsiniz şehirden, sevebilirsiniz de onu. Sizin görüşünüz, sizin kararınız. Kimse size ne yapacağınızı söyleyemez. Ama siz insanlara ne yapacağını söyleyebilirsiniz. Polissiniz sonuçta. Pek alışılmadık tarzda bir polissiniz, evet. Ama zaten…

Polisler Tip Tip
Oyunda nasıl bir karakter olacağınız kafanızdan geçen hangi seslere hak verip hangilerini duymazdan geldiğinize bağlı. Aynı zamanda oyunda “Thought cabinet” diye bir pencere var. Buradan o anda kafanızı nasıl bir düşünceyle meşgul etmek istediğinizi seçebiliyorsunuz. Kafanızı nelerle meşgul ettiğiniz, insanlarla konuşurken nasıl cümleler kurduğunuz, hangi iç sesinize kulak verdiğiniz gibi faktörlerin tamamı karakterinizi ve polis tipinizi etkiliyor.
Oyunun sloganı da bu: Ne tarz bir polissin?
What type of cop are you?
Seni saran hüzün ve melankoliye kucak açıp, acı çeken şehre kendi acını da eklediğin için Revachol’den özür dilemeye başlarsan “üzgün polis” tipine dönüşürsün.
Bir yıldıza dönüşmek isteyebilirsin. Revachol’ün en sevilen, en havalı, en parlak yıldızı. Şehir bir diskoyu hak etmiyor mu? “Süperstar polis” tipi son derece eğlenceli bir seçenek.
İç seslerinin bağrışlarını ve şehrin iç çekişlerini duymazdan gelebilirsin. Önündeki işe, çözmen gereken cinayete odaklanmak üzüntüye ilaç gibi gelir. Artık kendini toplamanın vakti geldi, öyle değil mi? Evet, bunu yapabilirsin. Kimse seni yargılayamaz. Sonuçta “sıkıcı polis” de bir polis tipi.
Özetle, sen ne istersen o olabilirsin. Sana kim karışabilir ki? Kim karışabilir. Hm?
Rhetoric: Kim isimli birinin sana karışabileceğini ima ediyor, dedektif.
Encyclopedia: Kim Kitsuragi, senin partnerin.

Oynamalı mıyım?
Yes, sire.
Frpnet’i takip ediyorsun değil mi? Demek ki fantastik hikayeleri seviyorsun. Demek ki hikaye dinlemeyi seviyorsun. Bu oyun da hikaye anlatıyor işte. Hem de harika bir şekilde…
Frp oynayan biri misin? Karakterini nasıl yazman gerektiğini gösteriyor bu oyun.
Oyun yöneticisi misin? Bu oyun bir hazine. Bir dünyanın ve içindeki karakterlerin nasıl yaratılması gerektiğinin parmakla gösterilecek bir örneği.
Hikaye yazmaktan mı hoşlanıyorsun? En ufak detayların kişiliğe ve ilişkilere nasıl yansıdığını görüyorsun bu oyunda. Yere düşen eşyanı senin için eğilip alan birine karşı tutumunun nasıl etkilendiği gibi… Duyguyu vermenin ve sahiciliğin detayda gizli olduğunu kanıtlıyor.
Oyunu oynarken duygusallığından çok etkilenenler olabiliyormuş. Oyunun ağır melankoli, depresyon ve hüzün duyguları barındırdığını söylemiştim. Benzer duygular içindeyken bu oyunu oynamak, oynayan kişiye duygusal olarak ağır gelebilir. Fakat internette, benzer duygular içinde oldukları için hikayenin onlara iyi geldiğini söyleyen oyuncular da var.

Disco Elysium’a dair daha fazla şey duymak istiyorum!
Robert Kurtvitz‘in aynı dünyada geçen bir hikayesinin diziye uyarlanacağını daha önce bir haberimizde duyurmuştuk.
Oyun Steam‘de 61 TL ve oyunu bir kez bitirmek 60 saate yakın sürüyor. Oyun indirimsiz fiyatını kesinlikle hak ediyor.
Disco Elysium hakkında daha fazla şeyi spoiler vermeden veya tekrara düşmeden söylemek mümkün değil. Oyunu da daha fazla araştırmamanızı tavsiye ederim çünkü bir görsel, bir kelime, bir şarkı ile gelebilecek bir spoiler tüm deneyiminizi mahvedebilir.
Bu oyunun spoiler’ını almamak bence gerçekten çok önemli. Unutulmayacak bir deneyim bekliyor sizi, bunu mahvetmek istemezsiniz.
Eğer bu incelemeyi okuyarak oyunu oynamaya karar verdiyseniz ne mutlu bana. Mutluluklar ve muhteşem eserler paylaştıkça çoğalır. Yani umarım. Umarım çoğalırlar. Dilerim siz de memnun olursunuz bu oyundan, benim sevdiğim kadar seversiniz hikayeyi. Dilerim böyle muhteşem eserler görmeye devam ederiz. Umarım. Dilerim. Umarım.
Shivers: Şehir karanlık ve sıcak. Işıklar sönmüş. Bir apartmanın en alt katında, masa lambasının ışığında yazı yazan biri var. UMUT EDİYOR.
Harika bir yazı
Çok teşekkürler!