Bol Mutasyon İçeren Netflix Filmi – Annihilation
23 Şubat tarihinde ABD’de vizyona giren Alex Garland‘ın yeni filmi Annihilation (Yok Oluş) ülkemizde de 12 Mart tarihinden itibaren, Netflix üzerinden yayımlandı. Eğer daha önce Ex Machina, 28 Gün Sonra ve Yargıç Dredd filmlerini izlediyseniz, Alex Garland’ın yaptığı işlere çok da uzak biri değilsinizdir.
Alex Garland özellikle Ex Machina’nın başarısından sonra isminden sıkça duyurmaya başladı. Bu sene ise karşımıza Jeff Vandermeer‘in çok satanlar listesinde uzun süre yer edinen Southern Reach serisinin ilk kitabıyla aynı ismi taşıyan Annihilation filmi ile karşımıza çıkıyor. Annihilation’ın fragmanını izledikten sonra ilk kitabı okuma fırsatı buldum. Ancak tüm seriyi henüz bitiremedim. Zaten bugünkü konumuz da Natalie Portman (Black Swan, V For Vendetta), Jennifer Jason Leigh ve Oscar Isaac‘in baş rollerini paylaştıkları Annihilation filmi. Evet, kitap ile filmin ismi aynı, temel taşlar aynı ancak bir süre sonra film tamamen farklı bir yönde ilerlemeye başlıyor. Kitap ile film arasındaki artı ve eksilere daha sonra değineceğim. Ancak bu konu hakkında daha derine inmeden size, bağımsız bir yapım gibi film hakkındaki eleştirilerime geçmek istiyorum.
Annihilation Filminin Konusu
Filmin konusu kısaca şu şekilde; Lena (Natalie Portman), eşinin göreve gidişinin ardından bir yıl geçmiş ve ondan haber alamamıştır. Eşi Kane‘in (Oscar Isaac) ansızın eve dönüşü ile Lena, sevinç ve tedirginlik arasında kalır. Çiftin tekrar birbiri ile buluşmalarından bir süre sonra Kane birden kriz geçirmeye başlar. Kane’in geçirdiği kriz, Lena’nın devletin yürüttüğü gizli bir göreve tanıklık etmesine sebep olur. Parıltı adı verilen ve gün geçtikçe büyüyen bir sınır, etrafındaki tüm doğayı ve bu sınıra keşif gezisine giden Kane’i de değiştirmiştir. Lena, eşine olanları araştırmak için parıltının sınırları içerisine yapılan keşif gezilerine katılmaya karar verir.
Ne Bekledim Ne Buldum?
Bir film izlerken en çok aradığımız özellik ne olur? Tabii ki izlediğimiz filmin bizi sıkmaması. Annihilation’ı izlerken ben sıkılmadan izledim. Açıkçası filmin Netflix üzerinden yayımlanması da bunun sebeplerinden biri olabilir. Filmin sizi sürekli merak ettiren bir yapısı olduğu da aşikar. Çünkü filmin temelleri gerçekten güzel bir yapıya oturmuş durumda. Annihilation bu güzel yapı taşları etrafında hızlı bir ivme kazanarak zirve noktasında final yapabilmeyi başarmış bir film. Ayrıca H.P. Lovecraft sevenlere de şöyle küçük bir sürpriz verebilirim; Annihilation, yaratık tasarımları ve sizi rahatsız eden final atmosferi ile sizi memnun edecek. Tabii ki bu konuda filmin görsel ekibini ayrıca tebrik etmek lazım. Parıltı sınırlarına girdiğimiz anda karşılaştığımız atmosferi gerçekten çok güzel yansıtmışlar.
Oscar Isaac ve Natalie Portman sevdiğim iki oyuncudur. Özellikle Oscar Isaac, Ex Machina’daki rolü ile gerçekten başarısını bir çok kişiye kanıtlamış bir oyuncudur ki Annihilation filminde de yine başarılı bir performans ile karşımızda. Natalie Portman ise Lena karakterinin hakkını gerçekten vermiş. Kitaptaki karakterle birebir olmasa da benzer bir karakter vardı Natalie Portman’ın performansında. Bu iki oyuncunun filmde gerçekten güzel bir kimyası oluşmuş. Başka projelerde de bu ikiliyi görmek isterim açıkçası. Jennifer Jason Leigh’in (The Hateful Eight, Makinist) performansı da bahsedilmeye değerdi. Psikolog Dr. Ventress rolünde izlediğimiz Leigh, yine kitaptaki Psikolog rolünü güzel bir şekilde yansıtmayı başarmış. Son zamanlarda bir çok başarılı yapımda ismi geçen Benedict Wong (Martian, Doctor Strange), bu filmde biraz sönük kalmış. Bunun sebebi belki de filmde çok fazla yer bulamamış olmasından dolayı olabilir. Ancak Wong’dan sanırım biraz daha iyi bir performans görebilirdik diye düşünmeden de edemedim doğrusu.
Filmde Gördüğüm Kötü Yanlar Var Mı?
Filmin hep pozitif yönlerinden bahsettik, peki Annihilation’ın hiç negatif yanı yok mu? Tabii ki, var. Film, 1 saat 55 dakikalık güzel bir seyir imkanı sunsa da ağzımızda “bu yemekte bir şeyler eksik ama ne?” tadı bırakıyor. Bu hissin en büyük sebeplerinden biri; üç kitaptan oluşan bir serinin, tek bir film içerisinde sonuçlanmaya çalışmasından kaynaklanıyor. Yukarıda da bahsettiğim gibi Annihilation hızlı bir ivme alıyor. Ancak bu durum filme pozitif yanlar katsa da bir çok negatif yanı da beraberinde getiriyor. Filmin süresi, bize bu güzel yapı taşlarından oluşan hikayeyi anlatmak için maalesef yeterli olmuyor ve film konuyu yetiştirebilmek adına hızla ilerlerken, senaryo içerisinde oluşan boşlukları da beraberinde getiriyor. Annihilation’ın ağzınızda kekremsi bir tat bırakmasının bir başka sebebi de maalesef filmin müzikleri. Fragmanda duyduğumuz müzik, filmin yapısını güçlendiren tek parça. Geoff Barrow ve Ben Salisbury‘in müziklerini bestelediği Annihilation, daha akılda kalıcı ve güçlü notalar hakkettiğini net bir şekilde söyleyebilirim.
Sonuç
Kısaca Annihilation, bilimkurgu ve gerilim türlerini başarı ile birleştiren bir yapım. Filmin eksik yönleri olsa da seyircisine sunduğu güzel bir görsel ile filmin eksi yönlerini kapatmayı başarıyor. Ancak siz de filmden önce kitabı okuduysanız, filmin artı yönleri maalesef sizin için yeterli olmayabiliyor. Eğer kitabı okuma niyetiniz varsa ilk önce filmi izlemenizi tavsiye ederim.