Serim ve Düğüm İyi de, Ah O Çözüm – Beden İzcisi İncelemesi
Beden İzcisi ilk yarısında Cyberpunk 2077 ile Değiştirilmiş Karbon‘un buluşması gibi heyecan verici bir hikaye anlatıyor. Yazar cyberpunk temasını gayet güzel işliyor. Ancak romanın sonunu başarılı getiremiyor.
New York Times’a göre 2021’in en iyi bilimkurgu romanı olan Beden İzcisi kendisini merak ettirmeyi ve okutmayı başaran bir roman. Aslında New York Times’ın beğenisine güvenmem. Fakat Lincoln Michel‘in Beden İzcisi kitabı, Esquire‘ın yayınladığı En İyi 50 Bilimkurgu Romanı listesinde de Dune, Otostopçunun Galaksi Rehberi ve Hyperion gibi romanlarla; Philip K. Dick, William Gibson ve China Miéville gibi yazarlarla yanyana geçiyor. Bu da ilgi çekiciydi.
Gerçekten de kitap uzunca bir süre okurunu memnun etmeyi başardı. Ancak ikinci yarıda olaylar biraz tat kaçırdı. Bu yazımızda spoiler asgari düzeyde. Hatta ana hikaye hakkında hiç spoiler yok. Yan olaylarla ilgili de kopuk kopuk bazı sahnelerden bahsediyor olacağım. Ben bunlara spoiler demezdim, çünkü sürpriz bozacak bir bilgi vermiyor olacağım. Ancak yine de inceleme konusunda hassassanız bu yazı yerine kitabın tanıtım yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
Konusunu özetleyecek olursak Beden İzcisi, abisi gibi ünlü bir Beyzbolcu olmanın hayallerini kuran ama borç içinde yüzen sakat bir adamın hikayesi. Yıllarca eksikliklerini sibernetik implantlar ile kapatmaya çalışmış biri bu. Ve yetişkinlik yılları içinde abisiyle araları gittikçe açılmış. Yine de onun maçlarını hiç kaçırmıyor. Dolayısıyla dünyaca ünlü Beyzbol oyuncusu olan abisinin bir maçın ortasında aniden yüksek miktarda radyasyona maruz kalmış gibi eriyerek ve kanlar içinde öldüğü ana tüm seyircilerle birlikte tanık oluyor. Polisler ona bu konuyu araştırdıklarını, onun uzak durması gerektiği söyleseler de Kobo, abisinin ölümü karşısında hiçbir şey yapmamayı reddediyor.
Elinde kovalanmaya değer ipuçları olduğunu ve abisini en iyi tanıyan kişinin kendisi olduğunu düşünüyor. Üstelik o bir izci. Yani onun işi beyzbol takımları için uygun bedenler bulup onların izini sürmek. Bu yüzden abisinin bedenine yapılan bu tuhaf saldırının ardında sürülmesi gereken bir iz varsa onu bizzat Kobo sürecek.
Güzellikler
Cyberpunk ile Benzerlikten Doğan Güzellikler
Hani Cyberpunk 2077’de Keanu Reeves’in de rol aldığını öğrendiğimiz o etkinliği hatırlıyor musunuz? Reeves’in o konuşmada “Cyberpunk!” derkenki vurgusu gibi Michel de bu temaya tutkuyla yaklaşmış. Ortaya da Cyberpunk 2077’de, Night City’de görebileceğimiz sahnelerle dolu ama hikayesi Değiştirilmiş Karbon’u anımsatan bir roman çıkmış. İkisini de seven biri olarak bu karışımdan hayli keyif aldım.
Örneğin şehirde şöyle bir reklam görüyoruz:
İklim değişti, bedenininiz de değişmeli.
Kitaptaki bu reklam bana Cyberpunk 2077’den şu reklamı anımsattı:
Zaten ana karakterimiz de sibernetik implant ameliyatlarına bağımlı biri. Kitapta bunlar “yükseltme” olarak geçiyor. Bağımlılığın arkasındaki psikoloji de güzel açıklanmış. Ana karakterimiz olan Kobo, her bir yükseltme ile daha önceden sahip olmadığı yeni yetenek ve duyulara sahip olmanın getirdiği o hissi seviyor. Mesela dört kollu olmanın sağladığı yepyeni imkanlara kavuşmak gibi… O yüzden düşüncelerinin büyük bölümünü reklamını gördüğü yeni ve pahalı yükseltmeler meşgul ediyor.
Bu açıdan da Cyberpunk Edgerunners‘ın ana karakteri David’e benziyor. Ki animeyle olan benzerlik bununla sınırlı değil. Genleri yükseltmelere ekstra dayanıklı bir karakterin varlığından da bahsediliyor romanda. Ancak bu kişi yükseltmelere bağımlılık geliştiren Kobo değil. Yani direkt Cyberpunk’ın David’i gibi bir karakter yok romanda.
Cyberpunk 2077’de gayet görebileceğimiz halde görmediğimiz bazı yükseltmeleri romanda görmek de eğlenceliydi. Mesela sosyeteden bir kadının “uzatılmış topukları” olduğunu görüyoruz. Ayaklarını topuklu ayakkabı formatında yükseltmelerle değiştirmiş bir kadın canlandı benim gözümde. Ve bence harika.
Oynadığı filmin dönemine göre kemik yapısını ve genetiğini de değiştiren ünlü bir oyuncu var mesela hikayede. Yani 1600’de geçen bir filmde rol alacaksa tüm vücudunu 1600’de yaşayan birine benzeyecek şekilde evrimsel olarak gerileten bir genetiksel değişim geçiriyor. Lezziz.
Yazımla İlgili Güzellikler
Kısa süre önce Yanan Tanrı‘yı okumuş ve orada kolunu yeni kaybetmiş bir karakterin kolunun eksikliğini pek hissetmediğinden yakınmıştım. Burada da ana karakterimizin koluyla ilgili bir sakatlığı var. Ve Michel bunu gayet güzel anlatıyor. Zira karakterin çoğu hareketi aklına kolundaki sakatlığı getiriveriyor. Hareketleri, düzeni, düşünceleri ve dengesi bu kayıptan etkilenerek değişiyor. O kaybın hissedildiği ve garipsendiği anlar okura güzelce sunuluyor. Özetle Kuang’ın eksik kaldığı yerde Michel betimlemeleri ile parlıyor.
Ancak kitabın yazım konusunda asıl övülesi yanı bence şu: Michel cyberpunk setting yazmayı biliyor. Yani evreni betimlemek ve hayal etmek konusunda gayet başarılı. Zaten o yüzden roman ilk yarısında okuru dünya ile tanıştırırken mest ediyor. Ama dünya tasviri bu kadar iyiyken ne yazık ki olay örgüsünün çözüm kısmı biraz zayıf kalıyor. Yine de sürükleyici hikayesi ve akıcı anlatımı okuru romanın sonuna kadar zorlanmadan götürüyor.
Bilimkurgusal Güzellikler
Güneş ışığını görme lüksünün zenginlere has olduğu gelecek tasviri bilimkurguda çok yaygındır. Aklıma gelen ilk iki örnek Philip K. Dick’in Sondan Bir Önceki Gerçek romanı ile Satürn Evleri mangaları oldu. Bu romanda da Kobo ve ailesi düşük gelirli kesimden oldukları için yer altındaki sitelerden birinde yaşıyorlar. Ayrıca yeryüzünde hava o denli kirli ki güneşi görebilecekleri yerlerde de rahat bir şekilde nefes alamıyorlar. Zengin kesim gökdelenlerde, kirli havanın ulaşamayacağı rakımlarda yaşıyor.
Cyberpunk temasının yaratıcılarından Philip K. Dick’i romanı okurken birçok kez andım. Örneğin romandaki droidler de akla Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi? kitabını getiriyor. Zira Beden İzcisi’nin betimlediği dünyada da droid hayvan kullanımı çok moda. Gerçek hayvanların neredeyse tamamının nesli tükenmiş durumda. Biyologlar yardıma koşmuşlar ve bazı laboratuvar yapımı canlılar üretmişler. Ancak bu hayvanlara bir raf ömrü de koymuşlar ki müşterilerin onları düzenli aralıklarla tekrar tekrar satın alması gereksin. Kısacası çoğu hayvan bir süre sonra çözünerek yok olacak şekilde tasarlanmış.
Kitabın 2021’de yazıldığını hissettiren bazı detaylar da var hikayede. Örneğin 2015’te arıların bilinen bir sebep olmaksızın topluca öldüklerini hatırlıyor musunuz? Bu romanda bitkilerin hayatta kalabilmesi için arısal davranışlarla kodlanmış, arı şeklinde robot sürüleri salmışlar doğaya. Ayrıca fakir kesim toplu taşımaya binerken yeni bir hastalık kapmamak için maske takmayı tercih edebiliyor. Ve Amerika’nın Trump’tan çok çektiği bir dönemin ardından şöyle elementler var kitapta: Trump’ın hayallerini süsleyen o duvar gibi Beden İzcisi’nde de New York’un dışına çekilmiş, göçmenleri şehirden uzak tutan bir duvar var.
Başkan Newman onlara terörist hücreler diyordu ama zaten herkese böyle diyor.
Kısacası güncel olaylara yaptığı göndermelerle de güzelleşmiş bir anlatımı var.
O Kadar da Güzel Olmayan Şeyler
Kitaba dair eleştirebileceğim çoğu şey ikinci yarıda birikmiş. Açıkçası bunlardan bir kısmı kurgudaki bozukluklarla benim tadımı kaçıran şeyler oldular. Fakat siz “şöyle aksiyonlu, sürükleyici bir bilimkurgu macerası okuyayım” diye düşünen ve kurgusal detaylara çok takılmayan bir okursanız kitaptan çok keyif alabilirsiniz.
O Kadar da Güzel Olmayan Konuşmalar
Kitaptaki tüm konuşmaların kötü olduğunu asla söyleyemem. Aksine, kötü konuşmalar bazı karakterlere has bir özellik. Yani yazar iyi diyalog yazabildiği halde dört karakteri için bunu tercih etmemiş. Ve o karakterlere yazdığı diyalogları kasten kötü yazmaya çalışmış. Ama ortaya çıkan sonuç iyi konuşamayan birinin diyalogları değil, yapay diyaloglar olmuş.
Örneğin Beden İzcisi, klonlamanın mümkün olduğu bir gelecekte geçiyor. Fakat insan klonlamak yasak. Bu yüzden çiftliklerde ya da madenlerde çalışması için kaslı, kuvvetli olacaklarına inandıkları ilkel insanları genlerinden en baştan yaratıp klonlamayı tercih ediyorlar. Neandertaller ucuz iş gücü olarak kullanılıyor (ucuz iş gücü olarak kullanabilecekleri milyonlarca göçmen ve mülteci o duvarın ardında açlıktan ölürken). İşte ben bu neandertallerin konuşmalarını çok itici ve yapay buldum. Çünkü istisnasız her konuşmaları “Siz Sapien’ler” ya da “Biz Neandertaller” gibi bir ifadeyle başlıyor.
Bir de Sassafras kardeşlerin konuşmalarından memnun kalamadım. Zira burada da yazar güçlü ve zekasıyla parlamayan karakter klişesi kullanmak istemiş. Fakat salaklığın dozunu pek tutturamamış. Mesela bu kardeşler Kobo’nun peşine tıbbi borcu sebebiyle düşmüşler. Ve Kobo borcunu ödemezse yükseltmelerini söküp alacaklar ki borcun bir kısmını onları satarak kapatabilsinler. Buna rağmen bir sahnede hiç gereği yokken Kobo’yu korkutmak için yükseltmelerinden birini kırıyorlar. Ve kardeşlerin diğer salaklıkları gözümüze sokulurken bu hareketlerinin absürtlüğünden hiç bahsedilmiyor.
Geniş sırtı, Sassafras Kardeşler’i görmemi engelledi. “Şu an kredileri konuşmamız münasip olmaz. Sizin işvereninizle benimkinin bir anlaşma yapabileceğinden eminim.”
“Münasip ne demek, Wanda?”
“Bu bizim aptal olduğumuzu düşündüğü anlamına geliyor, Brenda.”
“Böyle düşünmesi hoş bir şey değil.”
O Kadar da Güzel Olmayan Benzetmeler
Kitaptaki bazı benzetmeler de bana tuhaf geldi. Mesela bu gelecek tasvirinde herkes daima baytcüzdan üzerinden alışveriş yapıyor. Yani tüm paralar sanala dönmüş durumda. Ancak paranın icadından yaklaşık 30 bin yıl önce yok olmuş ve sonra genetik kodlamayla bu çağa gözlerini açmış bir Neandertal konuşurken şu benzetmeyi yapabiliyor:
“Ve karşılığında ödüllendirileceksin. Tıbbi kredi borcun Monsanto için önemli bir şey değil. Bir kanepenin boşluklarına düşüp kaybolan bozukluklar kadar bir şey işte.”
Yahu siz Neandertaller, kanepenin boşluklarında kaybolan bozuk paraları nereden biliyorsunuz? Hadi öğrendiniz, nasıl aklınıza gelen ilk benzetme bu olabiliyor?
Başka bir kafa karıştırıcı benzetme örneği:
Sözcükler, kıpırdamayan dudaklarının arasındaki dar bir aralıktan, kanalizasyon kapağından
sızan buhar gibi hırıldayarak çıktı.
Buhar gibi hırıldayarak mı? New York’un kanalizasyonlarında timsahlar var diye mi buhar da hırıldayarak çıkıyor? Orijinali belki tıslamaktır da çeviri hatası olmuştur. Ama sonuçta okurun aklına takılan, garip bir betimleme olmuş bu da.
Kurgusal Bozukluklar
Ne yazık ki kurgusal bozukluklar yukarıda bahsettiklerimden çok daha can sıkıcı. Bunlar ikinci yarıda kendisini göstermeye başlıyor. Daha doğrusu, ikinci yarıda öğrendiklerimiz ile kitabın genel kurgusu yer yer bozuluyor. “Eee madem durum buydu, bu karakter bunu niye yaptı?” gibi sorular ardı ardına zihnimizi bombardımana tutuyor. Ve bu bozukluklar “Yahu ne kadar güzel başlamıştık, neden böyle oldu?” isyanıyla birleşince hayal kırıklığı sebebiyle daha çok göze batıyor. Bunlara birkaç örnek vereyim:
Mesela Kobo, mesleği gereği Beyzbol takımlarını çok yakından takip eden bir izci. Ve abisinin takımını daha bir yakından takip ediyor. Ancak buna rağmen abisinin takımının çalışanlarından birini daha önce hiç görmemiş. Bunun sebebi de kitabın başında gizlilik olarak açıklanıyor. Ancak kitabın sonlarına doğru, gizli tutulduğu söylenen o karakteri bütün seyirciler kulüp başkanını canlı yayında seyrederken başkanın yanında, kulağına fısıldar halde görüyoruz. E, hani gizlilik?
Kobo yükseltmeleri konusunda çok hassas biri. Onlara zarar gelmesini kesinlikle tercih etmiyor. Ancak nedense serçe parmağının içine bir verici yerleştirmiş durumda ve birini takip etmesi gereken bir an olursa serçe parmağını koparıp o kişinin üzerinde bırakmayı planlamış. Şimdi… 1) Tırnak gibi bir parça daha gözden çıkarılabilir ve ucuz olmaz mıydı? Burun kıllarının bile yükseltme olarak satıldığı bir gelecek tasviri bu. Verici yerleştirmek için parmak biraz saçma değil mi? 2) Birinin üzerine kopuk parmak bırakmak nasıl vericinin kendisini bırakmaktan daha az şüphe uyandırıcı olabilir?
Bombardıman Devam Ediyor: Bu Ne Lahana Turşusu?
Kobo’nun bildiği bir bilginin peşine düşen bir adam var. Bu adam, Kobo dinlenirken onun evine gizlice giriyor. Hatta o uyurken evde gezip silah olarak kullanılabilecek şeyleri bulup Kobo’dan uzaklaştırıyor. Ve oturup Kobo’nun uyanmasını bekliyor. Kobo, kendisine gelen bir aramayla uyanıyor. Üstelik bu arama, evine gelen adamın elde etmek istediği bilgi hakkında. Yani adam sessiz kalırsa bu bilgiyi edinecek. Ancak Kobo tam o bilgiyi duymak üzereyken adam sinyal engelleyici cihazını çalıştırıyor. (Herhalde şarjı bitmesin diye açmamıştı önceden). Ardından da Kobo’yu “Bana o bilgiyi ver!” diye bağırıp yumruklayarak dövüyor. Ve tekrar ediyorum, onu dövmeden önce Kobo’nun kendiliğinden uyanmasını bekleyecek kadar saygılı biri bu.
Hikayenin çözüm bölümü… Bu roman da sinsi planlarını karşısındaki zavallı ana karaktere anlatan kötü adam klişesinden muzdarip. Yine bir karakter basitçe işini halledip çekip gidebilecekken ve aslen yapmak istediği şey de tam olarak buyken durup mükemmel bir empatiyle karşısındakine olan biteni onun gözünden anlamlı hale sokacak şekilde açıklamalar yapıyor. “Sen böyle böyle sanmıştın ama aslen böyle böyleydi.”
Özetle hikayenin tamamını öğrenince aklımıza takılan kurgusal sıkıntılar hayli fazla. Ama ben sadece birkaç tanesini sıraladım. Tekrar ediyorum, bu tarz detaylardan rahatsız olmayan bir okursanız Beden İzcisi’ni keyifle okuyacağınızı düşünüyorum. Zira bu tarz kurgu bozukluklarını Dan Brown’da da görüyoruz ama kitapları çok beğeniliyor.
Sonuç Olarak:
Beden İzcisi çok güzel detaylara sahip bir roman. Özellikle Değiştirilmiş Karbon’un cyberpunk ile polisiyeyi buluşturmasından ve Cyberpunk 2077’nin dünyasından hoşlanıyorsanız bence göz atmanız gereken bir kitap. Cyberpunk 2077’den bağımsız olarak, cyberpunk temasındaki bilimkurgu ürünlerini seviyorsanız da ilk yarıdan hoşlanacağınızı düşünüyorum. Kurgusu ikinci yarıda dağılsa da kitabın tamamında sevebileceğimiz detaylar mevcut.