Prometheus’daki Dini Öğeler
Bu yazı Prometheus’un bir incelemesidir ve içerisinde sıkça filmden öğeler barındırmaktır, tavsiyem hem anlaşılabilirlik açısından hem de zevkinizi ziyan etmemek için önce filmi izlemenizdir.
Prometheus içerisinde özellikle Hıristiyanlıkla bağlantılı bir çok mitolojik ve tarihsel öğe barındırıyor ve insanın yaratıcıyla ilgili düşüncelerini, ilişkisini ve kendisinin yaratım sürecini çok başarılı bir şekilde gösteriyor. Yazıda filmin bu öğelerine dikkat çekmeyi ve olası bir “Neden her enfeksiyonda ayrı formda yaratıklar çıkıyor ki?”, ”David neden Charlie Holloway’e enfeksiyon bulaştırıyor?”, ”Enfeksiyon diyoruz da o siyah sıvı ne lan öyle?” ve benzeri sorulara benim filmden çıkardığım ve internette okuduğum çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilerle cevap vermeye çalışacağım.
Açılış sahnesinde gördüğümüz pelerinli uzaylı (diğer bir deyişle Engineer, ben yazı boyunca Yaratıcı kelimesini kullanacağım) siyah bir sıvı içip ölüyor ve ardından parçalanıp suya karışarak DNA’sını bulunduğu gezegeninin ekosistemine bırakıyor. İslam’ın yaygın olduğu ve kurban bayramı gibi bir etkinliğin olduğu bir ülkeden yaşayan bizler için aslında pek de yabancı olmayan bir sahne bu. Bereket için kurban verirsin, yaşam için önce yok edersin. Prometheus insanları önce bir kilden yarattı, Tanrılar buna pek aldırmadı ama iş ateşi insanlara vermeye gelince. POF! İşte bu da evrenin yaratılışı gibi bir çok kişinin tarafından yanlış bir hareket olarak nitelendirildi ve Prometheus sonsuza kadar ciğerlerinin yendiği iğrenç bir cezaya çarptırıldı. Prometheus yaratmak için, kendini feda etmişti, aynı bereket için kurban veren onlarca insan grubu gibi yaratmak için fedakarlık gerektiğini biliyordu. İnsanlık olarak çok sevdiğimiz bu temayı Ridley Scott film boyunca karşımıza çıkarıyor.
Elizabeth Shaw ve Charlie Holloway ikilisinin bulduğu duvar resimlerinden anladığımız kadarıyla Yaratıcılar sadece bize yaşam üflemekle kalmamış aynı zamanda bize yön de vermişler. Ki buradan Yaratıcıyla, insanın nasıl aynı DNA’ya sahip olduğunu anlayabiliriz. Yapay seçilimin gücünü kullanan Yaratıcılar, bizim safkan Arap atı ve büyük ayçiçekleri elde ettiğimiz yöntemle nedenini bilmediğimiz sebeplerle kendilerine benzeyen bir tür ortaya çıkartmaya çalışmışlar. Peki hem insanları yaratmak, hem de onlara binlerce yıl yön vermek gibi bir külfetin altına giren Yaratıcılar ne oldu da bizi yok etmeye karar verdiler?
Burada dikkat etmemiz gereken nokta Yaratıcıların öldüğü tarih; iki bin yıl önce. İki bin yıl önce insanlık olarak ne yaptık da üstümüze bir toplu yok etme silahı göndermeye karar verdiler? Cevap çok açık; adamların bize bozulan toplumsal değerlerimizi düzeltmek için yolladığı elçiyi çarmıha gerdik; İsa’yı. Ridley Scott, Movies.com’a verdiği röportajda filmde böyle bir şey göstermediklerini ama senaryo yazımı sırasında düşündüklerini söylemiş.
Elizabeth Shaw siyah sıvının tutulduğu odaya girince ”Atmosferi değiştirdiklerini” söylüyor. Siyah sıvının İsa’yı öldüren insanları görünce akmaya başladığı ve yerdeki solucanları yılan benzeri yaratıklara dönüştürdüğünü görüyoruz. Yılan? Yoksa bize elmayı veren yılan olmasın bu? Sıvının insanlarla ve solucanlarla etkileşmesinden ortaya çıkanların yok etmeye yönelik canavarlar olduğu, aksine aynı sıvının, fedakarlık yapmaya hazır olan Yaratıcıyla etkileştiğinde yaşamın tohumunu attığını söylemek de fayda var.
Buradan sıvının aslında basit bir biyolojik prosesle değil, bireyin bulunduğu ruh hali ve düşünce yapısına göre değişik formlar aldığını görebiliriz. Özellikle Shaw’ın karnında ortaya çıkan yaratık güzel bir örnek. Dikkat ederseniz görebildiğimiz kadarıyla Shaw ekibin tek dinle bir ilişkisi olan üyesi ve inancı ona zombiye dönüşen ya da yanarak ölen diğerlerinin aksine yaratma gücü bahşediyor. Hem de ne yaratma… David’le konuşurken “bebeğin” üç aylık olduğunu öğreniyoruz ve Shaw bunun imkansız olduğunu söylüyor çünkü daha dün ilişkiye girdiklerini iddia ediyor. Yani babasız bir bebekten bahsediyoruz, hey Meryem Ana bir dakika bakar mısın? Galiba kayıp kızını bulduk.
Yaratıcılardan biri ve Weyland’ın karşılaştığı sahnede aslında insanlığın neden yok olmaya (veya edilmeye) mahkum olduğunu daha iyi anlayabiliriz. İnsanların sürekli ölümsüzlüğe olan merakı, aslında Yaratıcılar tarafından çok basit bir fedakarlık yapamama ve haliyle ”üretimde teknik bir hata” olarak görülebilir. Özellikle bu savı destekleyen bir diğer olay da Yaratıcının David’i parçalaması. İlk başta kendi dilini öğrenebilen bir insanla karşılaştığını düşünerek entelektüel ilerlemeye hayran olan Yaratıcı, David’in bir makine olduğunu anlayınca onu öldürmeye karar veriyor. İnsanların kendilerini feda etmekten başka her şeyi yaparak bir şeyler yaratmaya çalışacağını ve hiç bir zaman gerçekten yaşamın devamlılığını sağlamayacakları gerçeğiyle yeniden yüzleşen Yaratıcı yıkım sürecine başlıyor. Çocuk yapamayan çocuğu kimse istemez değil mi? Ve filmin sonunda görüyoruz ki İsa’nın öldürülmesi ve toplumsal değerlerin çökmesiyle başlayan yok edilme süreci Xenomorph ile devam ediyor.
David’e gelince aslında manyaklık katsayınıza bağlı olarak farklı bir yazı bile yazılabilir. David’e insanlığın yaratıcısına olan göstermelik merakı ve olası kıskançlığının bir yansıması diyebiliriz. Holloway ile konuştuğu sahnede;
David: “Beni neden yarattınız?”
Charlie: “Çünkü yapabiliyoruz.”
David: “Kendi yaratıcınızdan da aynı cevabı almanın sizi ne kadar hayal kırıklığına uğratacağını düşünün.”
David’in kuyruk acısını biraz da bilimsel merak ve Weyland’ın emirleriyle birleşitirince ortaya çıkan sonuçlar Holloway için pek hoş olmuyor.
Promotheus, kendimize nasıl baktığımızla, hayatımıza katmaya çalıştığımız anlamlarla alakalı bir film. İnsanın yaratım isteği ve sonu gelmeyen istekleriyle alakalı. İnsanla ve çevresiyle etkileşimiyle…
Yazan: H. Altuğ Yıldırım