Philip K. Dick’in Biyografisi Film Oluyor
Blade Runner, Total Recall ve Azınlık Raporu’nun yazarı Philip K. Dick‘in biyografisi film oluyor. Film yazarın ölen ikiz kardeşini, akıl hastalığını, uyuşturucu bağımlılığını ve evinde gerçekleşen hırsızlığı anlatacak.
Philip K. Dick (PKD) 1982’de vefat etti. Ancak 1955’te yazmaya başladığı günden itibaren önce bilimkurgu edebiyatına, sonra da sinemaya adını büyük, neonlu harflerle yazdırdı. Yazdığı hikaye ve romanlar Blade Runner, Total Recall ve Azınlık Raporu gibi kült filmlere uyarlandı. The Man in the High Castle da daha yakın zamanda Amazon Prime dizisi olarak karşımıza çıktı.
O çok sevdiğimiz cyberpunk temasının en önemli yazarlarındandı. Çoğu hikayesinde bugün yaşadığımız hayatı tasvir etmeyi de başarmıştı. Yani bir nevi geleceği gören bilimkurguculardandı. Evet, PKD güçlü bir hikaye anlatıcısıydı ve tartışmasız, bir dahiydi. Ama aynı zamanda tam anlamıyla deliydi.
Şubat 1974’te uyuşturucunun etkisi altındayken kapısını çalan bir kadının boynunda gördüğü kolye, onda şizofreni atağı olarak yorumlanan bir deneyim tetikledi. Yazar o günden sonra paranormal olaylar yaşadığını ve aynı anda iki gerçeklikte birden var olmaya başladığını söyledi. Hem Amerikalı uyuşturucu bağımlısı bir yazar hem de Roma İmparatorluğu’nda bir peygamber olduğu anılarından bahsetti.
Bu rahatsızlığı hem yazara hem de çevresindekilere çok zorluk yaşattı. Ancak PKD’nin kalemi bu ataklar ile yeni bir güç buldu kendisine.
1971-1974: Yazar Tıkanıklığı, Uyuşturucu ve İntihar Teşebbüsü
Dick 1971’de 21 roman yayınlamış ve gerçekliğe meydan okuyan kısa hikayeleriyle de ses getirmişti. Dördüncü eşiyle boşanmasının (ya da boşanmalarına sebep olan olayların) ardından yazar bağımlılık seviyesinde uyuşturucu kullanmaya başladı. Bu yıllarda başka uyuşturucu bağımlılarıyla da aynı evi paylaşıyordu. Hatta 1977’de yazdığı A Scanner Darkly romanında o dönemde yaşadıklarına göndermeler yapıyor.
A Scanner Darkly 2006’da filme uyarlanmıştı. Keanu Reeves, Winona Ryder, Robert Downey Jr. ve Woody Harrelson da filmde rol alan isimler arasındaydı.
Dick bu şekilde, uyuşturucu bağımlılarıyla ve halüsinasyonlarla dolu bir evde yaşarken bir gün evine hırsız giriyor. Soyguncular kasayı da açarak Dick’in tüm maddi varlığını, bazı hikayelerini ve hatta kimlik kartlarını çalıyorlar. Yani diyebiliriz ki Dick’in tüm varlığını çalıyorlar. Yazara göre polisler hırsızların peşine düşecek bir ipucu bulamıyor. Ayrıca içten içe aslında bunu Dick’in kendisinin yaptığından şüpheleniyorlar. Kimlik kartının yok olması ve sözlerinin polis karşısında geçerliliğini kaybettiğini görmek yazarı derinden sarsıyor.
3 yıllık bu dönemde yazar, hikaye yazacak ilhamı bir türlü bulamıyor. Ardından bir gün Kanada’da bir otelde aşırı dozda uyuşturucu kullanarak intihara teşebbüs ediyor. Neyse ki kurtulmayı başarıyor. Ancak kısa sürede yine uyuşturucu kullanmaya devam ediyor.
Şubat 1974’te yaşadığı şizofreni atağı ya da paranormal olaylar ona yazma yeteneğini geri bahşediyor. Yazar da 3 yıllık yazar tıkanıklığının ardından Aksın Gözyaşlarım Dedi Polis romanını yazıp yayınlayacak ilhamı buluyor. Bu romanda kimlik kartının kaybolmasıyla birlikte tüm varlığı silinen bir adamın hikayesini anlatıyor. Romanın inceleme yazısına buradan göz atabilirsiniz.
1975: Stanislaw Lem ve FBI’a Mektuplar
PKD ile ilgili en ünlü anekdotlardan biri de yazarın, kendisine hayran olduğunu söyleyen Polonyalı bilimkurgu yazarı Stanislaw Lem’i FBI’a şikayet etmesi.
Stanislaw Lem, Amerikalı bilimkurgu yazarlarından hiç haz etmezdi. Çünkü Amerikalıların kitaplarını tek bir amaç uğruna yazdığına inanırdı: Çok Satanlar listesine girmek.
Çok Satan kitaplar genelde çok satabilmek uğruna çoğunluğun anlayabileceği konuları işlerler. Ancak Lem, bilimkurgunun tanımı gereği anlaşılması kolay olan konularla sınırlandırılmaması gerektiğini savunurdu. Yani Amerikalıları kitaplarını yazarken basit düşündükleri için eleştirirdi. Fakat Şarlatanlar Arasında Bir Vizyoner yazısında Amerikalı bir yazar olmasına rağmen Philip K. Dick’in kalemini ve özellikle de Ubik romanını diğer Amerikalı eserlerden ayrı tutarak övmüştü.
PKD de kendisinden övgüyle bahseden Stanislaw Lem’in eserlerini okuyor. Ardında da onu FBI’a şikayet ediyor. Çünkü Dick, Lem’in gerçek bir insan olmadığına inanıyordu. Bu iddiasına dayanak olarak da şunları söylüyor: 1) Lem çok fazla sayıda yabancı dilde konuşuyor. Bu kadar dili tek bir insanın bilmesine olanak yok. 2) Üstelik yazdığı eserlerin türleri de birbirinden çok farklı. Tek bir yazarın elinden çıkamış olamazlar.
Dolayısıyla Stanislaw Lem’in “komünist partinin fikirlerini topluma yaymak amacıyla bir araya gelmiş bir yazarlar grubunun ortak kullandığı bir mahlas” olduğuna inanıyordu. Lem grubunun komünist olduğuna kanıt olarak da Lem’in Amerikan Bilimkurgu Yazarları’na hakaret eden (ama PKD’yi öven) makalelerini kanıt gösteriyor. Yazar komünizmle başa çıkmak için üstüne düşeni yapmaktan çekinmeyen bir Amerikalı olarak tüm bu bulgularını mektup yazarak FBI’a açıklıyor.
Philip K. Dick’in Biyografileri ve Filmi: Herkes Onu Anlatıyor
PKD’nin hayatı da eserleri kadar ilgi çekici olduğu için onun hayatına tanık olan birçok kişi yazar hakkında bir şeyler anlatmayı istiyor. Bu yüzden de yazarın birçok biyografisi var elimizde. Alfa Kitap bunlardan ikisini dilimize çevirdi bile.
- Philip K. Dick’in Peşinde kitabını Dick’in 1958 – 1964 yılları arasında evli olduğu üçüncü eşi yazıyor. Yazarın şizofreni atağı geçirmeden önce bile paranoyak düşünceleri olduğunu söylüyor. Ayrıca romanlarında anlattığı hikayelerin arkasındaki otobiyografik gerçeklere de ışık tutuyor.
- Bir Philip K. Dick Hayatı çizgi romanı da nispeten yeni çıktı. Yazarın hayatının tamamına geniş açıdan bakmamızı sağlıyor.
Ancak filme uyarlanacak metin, yazarın Türkçeye çevrilmeyen biyografilerinden biri. Only Apparently Real (Sadece Görünüşte Gerçek) adlı biyografiyi, PKD’nin eserlerinin telif haklarını elinde tutan ve en yakın arkadaşlarından biri olan Paul S. Williams yazıyor.
Hayatı da en az kitapları kadar sürrealdi. Günlüklerini okurken bile neyin gerçek neyin değil olduğunu anlayamazsınız.
Paul S. Williams
Williams bu kitabında okurun ilgisini çekecek bir sunum hazırlamıyor. Daha ziyade PKD’nin takıntılı bir şekilde tekrar tekrar bahsettiği anılarını anlatıyor. Çünkü bunların yazarı ve kalemini derinden etkilediğini düşünüyor. Bu olaylardan biri Aksın Gözyaşlarım Dedi Polis romanına konu olan o kimlik kartı hırsızlığı ve polislerin ona inanmaması. Bir diğeri de doğduktan altı hafta sonra vefat eden ikiz kardeşi. Williams’ın anlattığına göre PKD ölen kardeşinin ruhu ve onun kendisiyle olan bağı hakkında paranoyak düşüncelere de sahipmiş. Küçüklüğünden beri bunun hakkında sık sık düşünürmüş.
THR‘den film uyarlaması haberi geldi ama henüz yönetmen ya da oyuncu gibi isimleri konuşmak için çok erken. Yalnızca filmin yapımcılarının Jon Shestack ve Michael Richter olduğunu biliyoruz. Richter aynı zamanda senaryo yazımında da görev alacak.