Diablo

Tristram’ın Kararışı – Bölüm 2

diablo-logo

Westmarch’taki yıkıcı savaşın ardından evinin özlemiyle Tristram’a dönen Prens Aidan, kasabasının halini gördüğünde ve kardeşiyle babasının başına gelenleri öğrendiğinde dehşete düştü. Savaşın ve yitirdiklerinin acısıyla yıpranmış olan genç Prens, küçük kardeşi Albrecht’i kurtaracağına ve babasının krallığını avucuna almış bu kötülüğü kovacağına dair yemin etti. Böylece silahını kuşanan ve katedralin altındaki lanetli labirentlere adımını atan Aidan, bir yandan hala hayatta olmasını umduğu kardeşini aramaya başladı.

Neyse ki bu arayışında yalnız değildi. Gecenin karanlığında alev alev yanan ışığa çekilen ateşböcekleri gibi Tristram’daki karanlık söylentilerin tam ortasına çekilen maceracıların en kudretli olanları da ona bu arayışında yardım ettiler. Bir tanesi Tristram’ın doğusundaki dağların ötesine menzillenmiş gizemli bir tarikat olan Görmeyen Gözün Kardeşliği’ne mensup, hayli yetenekli bir okçuydu. Attığını vuracak kadar iyi bir okçu olmasının yanında, katedralin derinliklerinde gizlenmiş olan her türlü tuzağı sezip etkisiz hale getirme becerileriyle sayısız kere Aidan’ın hayatını kurtardığı rivayet edilir.

Bir diğeri Kehjistan’ın kıdemli büyücüleri tarafından Tristram’daki karanlık olayları gözlemlemesi için yollanan bir Vizjerei büyücüsüydü. Asıl amacı katedralin altında gizlenmiş olabilecek kadim Horadrim yazıtlarını ve antik kalıntıları ele geçirmek olan bu egzotik büyücü de, kendi kişisel çıkarlarının peşinde olmasına rağmen kötülüğün kovulması ve Aidan’ın amacına ulaşmasında büyük bir rol oynadı.

diablo-Fallen_TristramBu iki kudretli yoldaşına ek olarak, her türden silah ve zırhla kuşanmış, başka güçlü savaşçılar da gruba eşlik etti. Yakın dövüşte ve savaşın kızıştığı anlarda silahlarını kullanmadaki ustalıkları ve dillere destan dayanıklılıkları Cehennem’in ordularına karşı savaşan gruba büyük yarar sağladı.

Aidan ve ona yardım eden diğer kahramanlar, katedralin derinlikleri boyunca Dehşetin Efendisi’nin emrinde olan sayısız korkunç yaratıkla karşılaştılar. Kendine “Butcher” (Kasap) adını veren grotesk ve kabuslardan fırlamış bir iblis, karşılarına çıkan ilk zorluk oldu. Kanla, kemikle ve kurbanlarından kestiği vücut parçalarıyla dolu odasında yaptığı işten büyük gurur duyan bu iblis, Tristram’ın son umudu olan kahramanları zorlasa da, gruptaki en maharetli savaşçı olan Aidan’ın kılıcının ucunda can vermekten kaçamadı.

Tabii ki Butcher ne Aidan’ın, ne de diğerlerinin önündeki son engeldi. Dehşetin Efendisi Diablo’nun grotesk iblisten çok daha çarpık, çok daha etkili silahları vardı. Kara Kral Leoric’i İskelet Kral olarak diriltip Aidan ve yoldaşlarının karşısına diken Diablo, Aidan’ın babasına karşı vermek zorunda kalacağı savaştan sağ çıkacağına pek de ihtimal vermemişti. Karanlık Lord’un iradesiyle ebedi istirahatinden uyandırılmış babasına karşı savaşmak, zaten yıpranmış olan genç prensin omuzlarına ağır bir yük daha bindirdi. Kendi babasının çarpılmış ve kötülükle yeniden doğmuş formunu yoketmek, Diablo’nun sandığının aksine Aidan’ın azmini kırmaktansa, ailesinin tepesine çöken bu karanlığı yenmekteki kararlılığını daha da bilemekten başka bir işe yaramadı.

Babasının ruhunu huzura kavuşturduğunu uman Aidan, kasabaya dönerek kasaba halkını bilgilendirdikten ve malzemelerini tazeledikten sonra katedralin altındaki mağaralarda, cehenneme açılan geçitlerde dövüşmeye devam etti. Bütün kararlılığına rağmen kardeşine dair bir ipucu bulamadıysa da, sürekli daha derine, kötülüğün kalbine inen prens sonunda arayışlarının karşılığını aldı. Elinde Baş Piskopos Lazarus’un asasıyla birlikte kasabaya dönen Aidan, korkutucu gerçeği ortaya çıkarttı: Zakarum baş piskoposu Lazarus, en başından beri Leoric ve Tristram halkını kandırıp, eski Horadrim manastırının altındaki kötülüğün etkisini yaymasına bizzat yardım etmişti.

Ancak Baş Piskopos hakkındaki şaşırtıcı gerçekler bu kadarla da kalmıyordu. Lazarus, aslında Kurast’taki Zakarum İmparatorluğu’nun kalbi olan Travincal’da Mephisto’nun Ruhtaşı’nı korumakla yükümlü olan muhafızlardan biriydi. Ancak Horadrim büyücüleri tarafından Ruhtaşlarına hapsedilen kötülüklerden etkisini yaymaya çalışan bir tek Diablo değildi. Nefretin Efendisi Mephisto da yüzlerce yıldır barındığı Travincal’daki etkisini taşın ötesine geçirmeyi başarmış ve asil Zakarum inancının en üst kademesindeki rahipleri zehirleyerek nefretin köleleri haline getirmişti. Lazarus’un en başından beri Khanduras Kralı Leoric’i krallığının güç odağını Tristram’da kurması için ikna çabaları da Baş Piskopos’un Mephisto’nun emriyle Diablo’yu serbest bırakmaya çalışmasından kaynaklanıyordu.

Tristram’a varır varmaz ilk işi katedralin derinliklerindeki kötülüğü serbest bırakarak Diablo’nun özünün Ruhtaşı’ndan dışarı sızmasını sağlamak olan Baş Piskopos, böylece amacına da ulaşmıştı. Taşın içinde hapis tutulmaktan güçsüz düşmüş Karanlık Lord, gücünü geri kazanabilmek için başta Leoric’in zihnini ele geçirmeye çalışmış, fakat bunun yerine kendisine direnmeyi başaran Khanduras Kralının zihnini bulandırıp delirmesine sebep olmuştu. Böylece Diablo’nun tekrar güçleneceği ve zorlanmadan ele geçirebileceği bir beden bulma işi yine Lazarus’a düştü. Henüz ufak ve savunmasız olduğu için daha kolay ele geçirilebilir bir hedef olan Prens Albrecth’i kaçıran Lazarus, Diablo’nun özünü içinde barındıran Ruhtaşını zavallı çocuğun alnına gömerek Dehşetin Efendisi’nin Sanctuary’de tekrar beden bulmasını sağladı.

Sonunda Lazarus ve emrindeki yaratıklara ulaşmayı başaran grup, Baş Piskopos’u hakettiği deliğe yolladıktan sonra en korkunç kabuslarının bile yarışamayacağı bir görüntüyle karşı karşıya kaldılar: Dehşetin Efendisi, Baş İblislerin belki de en kudretlisi ve kesinlikle en korkuncu olan Diablo’yla. Her birinin en büyük korkularını, pişmanlıklarını, şüphelerini onlara karşı kullanan Diablo’yla olan dövüşleri sıradan bir insanın kaldırabileceğinin çok ötesindeydi. Belki de bu yüzden, bu savaştan sağ çıkmayı başaranların hiç biri bir daha eskisi gibi olamadı… Yine de, bütün imkansızlığına rağmen Tristram’ın kahramanları Dehşetin Efendisi’ni yenmeyi başardı. Diablo’nun derisi gözlerinin önünde kuruyup buruşurken, devasa cüssesi ufalarak Prens Albrecht’in kırılmış bedenine dönüştü. Albrecht’in parçalanmış alnından yuvarlanan Ruhtaşı’nı alan ve Diablo’yu katlederken kendi öz kardeşini de öldürdüğü gerçeğiyle yüz yüze gelen Aidan ise çaresizlik ve umutsuzlukla yere çöktü. Diablo görünüşte yenilgiye uğratılmıştı, ancak kimsenin farkında olmadığı şey, aslında herşeyin Diablo’nun daha büyük ölçekli olan planlarına uygun gittiğiydi. Vaki kaybetmeden Ruhtaşı’nın içinden Prens Aidan’ın zihnine fısıldamaya başlayan Dehşetin Efendisi, genç savaşçının çaresiz durumunu kendi lehine kullanarak akıl sağlığından kalan son demleri de yok etti. Tristram’da yaşanan olayların bir daha tekrarlanmamasını sağlamak amacıyla Diablo’nun kontrol altında tutulması gerektiğine inanan ve irade gücünün bunu yapmak için yeterli olacağını uman Aidan, Ruhtaşı’nı kendi alnına sapladı…

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.