Tolkien ve Bitmemiş Öyküler
Orta Dünya efsanesinin önemli bir parçasını oluşturan J.R.R. Tolkien’in Bitmemiş Öyküler kitabı Kasım ayında nihayet raflardaki yerini alacak.
İthaki Yayınları tarafından, Baran Özbek’in çevirisiyle çıkacak Bitmemiş Öyküler; yazarın yaşarken tamamlayamadığı, oğlu Christopher Tolkien’in kendi notlarıyla sunduğu bir eser.
Silmarillion, Yüzüklerin Efendisi ve Hurin’in Çocukları’nı okuyanların kaçırmaması gereken kitap; Númenor ve Orta-Dünya Üzerine Bitmemiş Öyküler, Orta-Dünya’nın Birinci Çağı ile Yüzük Savaşı’nın sona erişi arasındaki süreçten çeşitli kesitler sunan öykülerin bir derlemesi olup Gandalf’ın Cüceleri Çıkın Çıkmazı’ndaki toplantıya gönderişinin heyecan dolu anlatımından Beleriand kıyılarında deniz tanrısı Ulmo’nun Tuor’un gözleri önünde ortaya çıkışına ve Rohan Atlıları’nın askeri örgütlenme yapısının eksiksiz bir anlatımına dek çeşitli olaylar ile unsurları kapsıyor.
Aynı zamanda bu eser, çöküşü öncesindeki uzun çağlardan Númenor hakkında günümüze kalabilen tek öykünün yanı sıra Beş Büyücü, Palantíri ve Amroth Efsanesi gibi olaylar hakkında bilinen her şeyi içeriyor.
Romandan tadımlık bir bölüm.
Sadakat taşı
Bir zamanlar, ırkdaşları arasında şifacılıktaki maharetiyle tanınan, Aghan adında bir Drûg vardı. Ormanın derinliklerinde, en yakın köye üç kilometre mesafedeki bir kulübede yaşayan, Haleth Halkı’ndan Barach isimli bir ormancı ile Aghan arasında derin bir dostluk ilişkisi kuruluydu. Ailesinin yaşadığı yer bu ormancının kulübesine nispeten daha yakın olduğu için, Aghan zamanının çoğunu Barach ve karısı ile geçirir, onların çocukları tarafından da çok sevilirdi. Bir zaman sonra bölgede huzursuzluk başgösterdi, çünkü bazı Orklar yakındaki ormana sızmaya cüret etmiş ve ikili üçlü gruplara ayrılarak, yalnız başına evinden uzaklaşan kişileri pusuya düşürmeye ve komşularıyla arasında biraz mesafe olan ailelerin evlerine baskınlar düzenlemeye başlamıştı. Bu haberler karşısında Barach’ın ev ahalisi pek de korkuya kapılmamıştı, çünkü Aghan geceleri onların yanında kalıyor ve evlerinin dışında nöbet tutuyordu. Ama bir sabah Barach’ın yanına gelerek şöyle dedi Aghan: “Dostum, kabilemle ilgili bazı kötü haberler aldım, korkarım ki bir süreliğine sizden ayrılmam gerekecek.
…
Bunun üzerine Barach’ın büyük bir sıkıntıya düştüğünü ve karısı ile çocuklarının gözyaşlarına boğulduğunu gören Aghan, onları şöyle teselli etmiş: “Benim yokluğumda korkuya kapılacağınızı tahmin ettiğimden, gitmeden önce size elimden gelen yardımı yapmak istedim. O yüzden de buraya bir bekçi taşı getirtip evinizin yakınına diktirdim.” Aghan’ın peşi sıra söz konusu taşın bulunduğu yere giden Barach, evinin giriş kapısına pek de uzak olmayan bir noktadaki çalıların arasına, ağır olduğu her halinden anlaşılan kocaman bir taş yerleştirilmiş olduğunu gördü. Bir elini taşın üzerine koyan Aghan, kısa bir sessizliğin ardından ormancıya şöyle dedi: “Görüyorsun ya, bazı güçlerimi bu taşa aktardım. Sizi kötülüklere karşı koruyacaktır!”
Bunu izleyen iki gece boyunca huzur bozucu hiçbir olay meydana gelmemiş, ama üçüncü gece Barach Drúgların tehlike anında çıkardığı o tiz ıslık sesinin ormanda yankılandığını duymuştu… Dışarı bir göz atmasıyla beraber de iki Orkun yangın çıkarmak üzere evin eşiğindeki zemini yağlamakla meşgul olduğunu gördü. Bu sahne Barach’ın dehşet içinde titremesine yol açmıştı, çünkü Orkların yanlarında çabucak tutuşma özelliğine sahip sülfür ya da ona benzer uğursuz bir madde taşıdığını ve bunun sonucunda çıkan alevlerin su ile söndürülemediğini pek çokları gibi o da duymuştu. Kendisini toparlayıp tam yayını germişti ki, Orklar evi ateşe vermek üzere ilk kıvılcımı tutuşturduğu anda ağaçların içinden fırlayan bir Drûgun onlara arkadan saldırdığını gördü. Drûg Orklardan birini tek yumrukta yere sererken, diğer saldırgan çareyi kaçmakta bulmuştu; sonrasında ateşin ortasına yalınayak atlayan Drûg, yeni tutuşmuş olan yağın içinde bulunduğu kabı bir yandan uzağa savururken, Orkların sebep olduğu alevi ayağıyla üzerinde tepinerek söndürmeye koyuldu. Bir an bu manzaraya bakakaldıktan sonra doğruca kapıya koşan ve kilidi açıp dışarı fırlayan Barach, sönmüş olan ateşten geriye ince bir duman ve kesif bir kokudan başka bir şey kalmadığını gördü; Drûgtan ve de onun indirdiği darbeyle kendinden geçip yere yığılmış olan Orktan ise hiçbir iz yoktu etrafta.
…
Kısa bir araştırmadan sonra bekçi taşının ortadan kaybolduğunu fark ettiyse de, bunu diğerleriyle paylaşmadı. “Bu gece bekçilik yapma görevi bana düşecek,” diye geçirdi içinden; ama günün ilerleyen saatlerinde Aghan çıkagelmiş ve aileyi sevince boğmuştu.
…
“Gördüğün gibi hepimiz halen hayattayız,” dedi Barach. “Ama benimle gelirsen, sana göstermek ve anlatmak istediğim başka şeyler var.” Sonra Aghan’ı artık kül içinde kalmış olan yangın yerine götürdü ve ona önceki gece meydana gelen saldırının ayrıntılarını anlattı. “Bekçi taşı durduğu yerden kaybolmuş… Orkların marifeti olsa gerek. Peki ya sen bunu nasıl yorumluyorsun?”
…
Bir süre sonra Aghan onu evin bulunduğu açıklığın sınırındaki bir çalı kümesinin dibine götürdü. Bekçi taşı oradaydı, bir Ork cesedinin üzerine oturtulmuştu; taş figürün çatlamış ve kararmış olan ayaklarından biri ise kopuk vaziyette, az ötede uzanıyordu. Yüzüne hüzünlü bir bakış yerleşen Aghan, hemen akabinde dostuna dönerek şöyle dedi: “Bu sahne, yaşadığımız sevince bir burukluk katacak elbet; ama o, elinden geleni yapmış. Hem Ork ateşinin üzerinde benimkiler yerine onun bacaklarının tepinmiş olması da bir şanstır.” Bu sözlerin ardından yere oturup sandaletlerinin bağını çözdü ve işte o an Barach, dostunun sandalların altından açığa çıkan bacaklarının sargılara bürünmüş olduğunu fark etti.
Kısa bir uğraştan sonra bu bandajları da çıkardı Aghan. “İyileşmeye başladılar bile,” dedi kayıtsız bir sesle. “Kardeşimi iyileştirmek için onun başucunda iki geceyi uykusuz geçirmem gerekti, ancak dün gece adamakıllı uyuyabildim. Henüz tan ağarmamışken büyük bir acı hissiyle uyandım; bacaklarım yanıklar içinde kalmış, kabarıyordu. İşte o zaman ne olduğunu tahmin ettim. Ne yapalım, bu işler böyle; eğer sahip olduğun güçlerin bir kısmını kendi elinle şekil verdiğin cansız bir nesneye aktarırsan, onun çekeceği acılara ortak olmayı da göze almışsın demektir.”
Alıntıdır: Radikal Kitap