Edebiyat

“Kahire” Şimdi Türkiye’de!

kahire-cizgi-romanDört yıl önce Amerika’da yayınlandığında en çok satan çizgi romanlar sıralamasında ilk üçe giren, M. Kutluktan Perker’in çizdiği “Kahire”, Doğan Kitap’tan çıktı.

New York’u güldüren Türk olarak tanınan, New York Times’a, Wall Street Journal’a, Air Dergisi’ne çizen illüstratör M. Kutlukhan Perker’in 4 yıl önce G. Willom Wilson’la birlikte çıkardığı ‘Cario’ adlı çizgi roman, bu ay Doğan Kitap’tan ‘Kahire’ adıyla çıktı.

Şahit, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Lübnan asıllı bir genç… Bir gün, canlı bomba olmak üzere ABD’yi terk edip Lübnan’a gitmeye karar veriyor. Bindiği uçak bir arıza nedeniyle Kahire’ye iniyor. Şahit, geceyi Kahire sokaklarında geçirmek zorunda kalıyor.

Eşref, Kahire sokaklarında iş yapan bir uyuşturucu satıcısı… Eline ne iş geçerse yapan bir düşük profil suçlu. O günlerde çetesiyle birlikte yaptığı soygunda ele geçirdiği malları okutmakla meşgul. Bu eşyalar arasında bir de nargile var.

Bu nargileyi satmak üzere sokakları arşınlayan Eşref, yazının başında sözünü ettiğimiz Şahit’le karşılaşıyor. Nargileyi ona kakalamaya karar veriyor. “Elimde tam sana göre bir mal var; senin gibi beyazlar nargileyi sever,” diyerek yaklaşıyor ona. Şahit bozuluyor. “Tenimin rengine bakma; ben de senin gibiyim, Lübnanlıyım” diye karşılık veriyor. Bunun üzerine Eşref taktik değiştiriyor: “Gerçek bir Arap erkeği mutlaka nargile içer,” diyor. “Bu nargileyi sana 20 dolara satarım.” Bu konuşmanın sonunda Eşref cebindeki son 20 doları nargileye veriyor. Bir heyecanla almıştır fakat onunla ne yapacağını bilememektedir. Bir köşeye koyup uyurken nargilenin içindeki cin ortaya çıkıyor. Evet, nargile şişesinin içinde bir cin vardır ve oraya Nar isimli bir büyücü Mafya lideri tarafından hapsedilmiştir. Mafya lideri şişeyi güvenli olduğunu düşündüğü bir yere saklamış, fakat Eşref’in çetesi hırsızlık amacıyla girdikleri bu yerde buldukları şişeyi normal bir nargile zannedip almışlardır. Dolayısıyla cin serbest kalmıştır.

Anlattığımız hikaye, Dünyada, Kutlukhan Perker tarafından çizilen Cairo (Kahire) çizgi romanında geçiyor. Hikayesi Willow Wilson tarafından yazılan ve bir ara Amazon.com listesinde Stephen King’in Kara Kule serisini bile geride bırakarak ikinciliğe yükselen çizgi roman geçtiğimiz günlerde Doğan Kitap tarafından Türkçeye kazandırıldı.

Kahire çizgi romanında girişte anlattığımızın dışında pek çok ilgi çekici karakter var. Söz gelimi Ali, artık yayın hayatını sürdürmeyen Cairo Magazine’de çalışan ve bu yüzden zorluklarla karşılaşan bir muhalif gazetecidir. Tuva isimli kadın karakter bir İsrail askeridir. Katıldığı operasyon sırasında yaralanır ve bilinci kapalı halde bedevilerin eline düşer. Bedeviler İsrail komandosu olduğunu bildikleri halde ‘Tanrı misafiri’ olduğu gerekçesiyle onu yanlarına alıp Mısır’a getirirler. Hatta yol boyunca yarasını tedavi edip onu iyileştirirler. Gözlerini açtığında kendi Kahire’de bulan Tuva bedevilerin verdiği kıyafetler sayesinde üniformasından kurtulur ve İsrail’e kaçmak için planlar yapmaya başlar. Çizgi romandaki bir diğer önemli karakter de Kate isimli bir Amerikalı kızdır. Mısır’a hep merak ettiği Doğu’nun gizemlerini çözmek üzere gelmiştir.

Bu ve benzeri karakterleri bir araya getiren Kahire birçok şeyi birden başarıyor. Anlatılan hikâye fantastik olduğu kadar gerçekçi. Anlatım LA Times’ın da belirttiği gibi ‘şiirsel’. İçinde hem Arap mitolojisi ve Doğu mistisizmi var hem de günümüzde yaşanan politik olaylara göndermeler. Bu çizgi roman hem Nil Nehri’ni anlatıyor hem de Nil Nehri’nin altına ‘Nil altı’ diye yeni bir dünya kuruyor.

Bir başarı öyküsü

Kutlukhan Perker, dünya çizgi roman ve illüstrasyon dünyasında adını çok farklı bir yere yazdırmayı başarmış bir sanatçı…

Fatih’te doğmuş, Beylerbeyi’nde büyümüş bir genç adam New York Times koridorlarında yürüyor. Koltuğunun altında o güne kadar yaptığı işlerden bazılarını bir araya getiren bir dosya taşıyor. Dosyayı kendisiyle görüşmeyi kabul eden, bu konuda 30’a yakın kitabı olan New York Times‘ın efsanevi görsel yönetmeni Steve Heller’ın önüne koyuyor. Heller sayfaları çeviriyor ve etkilendiğinden olsa gerek, sadece bir hafta sonra Perker’le mukavele imzalanıyor; iki hafta sonra ilk çizimi gazetenin sayfalarında yer alıyor.

Şüphesiz hikâye buradan başlamıyor. Kutlukhan Perker, daha 16 yaşındayken profesyonel çizerliğe başlamış, Oğuz Aral gibi ustaların takdirini kazanmış bir ‘altın çocuk.’ Yaşı 18 bile olmadan çok sayıda çizimi günlük gazetelerde yayımlanıyor. 2001 yılına kadar çeşitli dergilerde çalışıyor fakat çevresindeki sınırlar daralmaya başlayınca, çalışmalarını evrensel bir boyuta taşımak üzere kalkıp New York’a gidiyor.

New York’a adım attığı andan itibaren hayalinde çizgi roman yazmak ve çizmek vardır. Ama piyasada adını duyurması daha çok New York TimesWall Street Journal gibi gazetelerde ve Heavy Metal gibi dergilerde yaptığı illüstrasyonlarla olur. Bu sırada çeşitli yayınevleri kendisiyle temas kurup, var olan bazı serileri devam ettirmesini isterler ama o, kabul etmez. Çizgi roman literatürüne ‘yepyeni bir seriyi başlatan adam’ olarak girmek istemektedir; Süperman‘i ya daBatman‘i 10 sayı çizen adam olarak değil…

Nihayet 2006 yılında, Warner Bros.’un sahibi olduğu DC Comics, Perker’i arayarak bir projede birlikte çalışmayı teklif eder. Willow Wilson tarafından yazılan Cairo (Kahire) isimli bir öyküdür bu. Perker, hikâyeyi okur ve beğenir. İlk taslak onaylandıktan sonra çizmeye başlar. Yazarla tam bir uyum içerisinden çalışıp albümü bir yılda bitirirler. Kahire çok olumlu eleştiriler alır ve beğenilir. Hatta bir ara dünya listelerinde Stephen King’in Kara Kule serisini geride bırakarak ikinciliğe yükselir. Kahire, geçtiğimiz günlerde Doğan Kitap tarafından Türkçeye kazandırıldı. 

Bu çizgi romandan Infidel Alliance (Kafirler Birliği) adlı bir grup hoşlanmaz. Fundamentalist Hıristiyan, Cumhuriyetçi ve aşırı muhafazakâr olan bu grup, çizgi roman aleyhinde kampanya başlatır. Hikâyeyi yazan Wilson’un devşirme Müslüman olduğunu iddia ederler. Perker ve kitap hakkında akıl almayacak iddialar gündeme getirirler. Hatta kitabı organize bir grubun DC Comics’e sızma girişimi olarak yorumlar ve yayınevini suçlarlar. Bu hezeyan Perker’in ve Wilson’ın çalışmalarını etkilemez. Kahire’nin hemen ardından bu defa da Air adlı 24 sayılık bir seriye başlarlar. Air sonradan dört albüm halinde tekrar yayımlanır ve uluslararası bir fenomene dönüşür. “San Diego’da bir çizgi roman festivaline katıldım. Karşıdan bir kız geliyor; hostes kıyafeti giymiş, elinde çek çek valiz. Kıyafetinden saçına, rozetinden tokasına hepsi benim çizdiğim Air serisinin kahramanı Blight’ınkinin aynısı,” diyor Perker. 

Kendilerini önce burada ispat etsinler

Perker’le yaptığımız görüşmede kendisine Türkiye ile ABD arasındaki farkları soruyorum. “Orada yetenek ve çalışmak yeterli. Burada öyle değil. Birileri sendeki yeteneği görecek, o kişi de doğru kişi olacak da… Orada sistem kendiliğinden değerlendiriyor potansiyelleri.”

Amerika’da bulunduğu zaman zarfında Türkiye’yle bağını koparmayışına dikkat çektiğimde ise şunları söylüyor: “Çizerliğin milli takımı yok. O yüzden ben Türkiye’de çizmeye inatla devam ettim. Amerika’dayken bile buradaki dergilere çizgiler gönderdim. Benim çıkışımı sağlayan dünya budur; ben bu memleketten çıktım, bu yüzden de burayla bağımı koparmadım.”

Kutlukhan, haftada bir gün genç çizerlerle buluşup onların portfolyolarını inceliyor. Onlarla oturup konuşuyor, görüşlerini paylaşıyor. Bu konuda şöyle diyor: “Çok yetenekli genç çizerler var. Ama hepsinde bir yurt dışına çıkma isteği görüyorum. Bense onlara inat ve ısrarla kendilerini önce Türkiye’de ispat etmelerini öneriyorum. Önce burada olacaksın, sonra istediğin yere açılacaksın. Önce pişeceksin, sonra yurt dışına çıkacaksın. Bunu yapamadan yurt dışına çıkarsan ki bu çok zor, bir gün gelir bu seni tatmin etmez. O gün geldiğinde bir boşluk hissedersin. Bir yerden çıkmışsın; orada hiçbir şeyin kalmamış. Tuhaf bir duygu değil mi? Dünyaya yayılacaksın ama burayla da bağın sürecek. Pergelin ayağı gibi… Bir ayağını buradaki toprağa saplayıp diğer ayağını açacaksın. Bir ayağın sabit olsun da çizdiğin daire büyüdükçe büyür zaten.”

10 yıllık ABD tecrübesinin ardından niye Türkiye’ye döndüğünü sorduğumda ise şu cevabı alıyorum: 

“Memleketi özlüyorum. Ailemi, arkadaşlarımı özlüyorum. 1940’lı yıllarda olsaydık bir seçim yapmam gerekirdi ama günümüz şartlarında internet üzerinden çalışmalarımı sürdürebiliyorsam niye sıkıntı çekeyim? Niye annemi, babamı, arkadaşlarımı özleyeyim? Geldim 40 yaşıma; annem babam ihtiyarladı. Bazen aklıma bir şey geliyor; atlıyorum motoruma, babamın tesbih yaptığı dükkana gidiyorum. Oturuyorum yanına, bir çay içiyoruz birlikte. Rahatlamış olarak dönüyorum eve ve işimi çizip Amerika’ya gönderiyorum. Aynı işi burada da yapabiliyorsam niye eziyet çekeyim?”

Kutlukhan Perker ABD’de birçok ilki başararak sadece Türk değil bütün yabancı çizerlere örnek oldu. Yabancı çizerlerin nadiren yapabildiği bir şeyi yaptı; kendisinin hem yazıp hem de çizdiği İnsomnia Cafe adlı bir albümü yayımlandı ki albümün editörlüğünü ünlü çizgi roman editörü Diana Shultz üstlenmişti. Suç Çizgi Romanları Antolojisi’nde bir öyküsü yer aldı. Şu sıralar The Unwritten serisini çizmeye devam ediyor.

Kitabın künyesine buradan ulaşabilirsiniz.

İbrahim Altay’ın SABAH gazetesindeki yazısından alıntıdır.

Bu İçeriğe Oy Verin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Log In

Forgot password?

Forgot password?

Enter your account data and we will send you a link to reset your password.

Your password reset link appears to be invalid or expired.

Log in

Privacy Policy

Add to Collection

No Collections

Here you'll find all collections you've created before.