Dark Sun Yazıları – 2
İyi akşamlar dostum. Günün nasıl geçti? Hmmm, söylemiştim sana kendine dikkat etmeni. Şanslısın ki sadece paranı almışlar. Demek ki bu akşam içkiler benden. Neyse, sana büyücülere karşı olan nefretin sebebini anlatacaktım, istersen başlayalım… Bundan çok çok uzun zaman önce, ki hayal edebileceğinden de uzak bir devre, bu kızıl güneşli, kumdan oluşan dünya; gerçekten güzel bir yerdi. Pardon, “yerdi” mi dedim? Doğru söyledim dostum. Bana, benim hakkımda sorular sormasan iyi olur, biliyorsun burası vahşi bir dünya, kimsenin kimseye güvenemeyeceği bir yer. Evet nerde kalmıştık; hah, güzel bir yerdi bu dünya. Her yer ormanlar, ırmaklar, tepelerle doluydu. Ve dünyanın o zamanki tek hakimi belki inanmayacaksın ama dostum, halflinglerdi. Halfling deyince aklına senin dünyandaki sevimli, eğlenceli ufaklıklar ya da şimdiki Athas’taki vahşi yamyamlar gelmesin. Onlar Doğa Efendileriydi (Nature Master). Yaşadıkları şehirler, kullandıkları eşyalar, bindikleri kayıklar, hepsi canlıydı. Yanlış duymadın, canlıydı. Onlara doğaya hükmetme gücü bahşedilmişti. Bu güçleriyle toprağa, ağaçlara, kısacası doğanın tümüne hakimdiler. O zamanlar büyü yoktu, dolayısıyla büyücüler de. Ve sadece çok küçük bir zümre, doğadan güç alan rahipleri oluşturuyordu. Ama büyüye ihtiyaçları olduğu da pek söylenemez. Garip güç mü? Psionic güçlerden bahsediyorsun sanırım. Buralarda gördüğün herkes sahiptir bu tip güçlere, hatta şu gördüğün çöpleri karıştıran köpek bile. Yaşam güç bir yol dostum ve pek de uzun sürmüyor bu yüzden. Eğer her gece yattığında, içinde yarını görme umudun olmasını istiyorsan, bunu hak edecek güçlerin olmalı. Çevrene bak biraz dostum, insanlardaki değişimleri görebiliyor musun? Mesela barda duran adamın pençesi, mesela şuradaki masada içen dwarf’ın iki yandaki gözleri, daha da uzatılabilir bu liste. Kahretsin, unutmuşum; bir müşterimle randevum vardı, ona gitmeliyim. Artık bir dahaki görüşmemizde hikayeye devam ederim. Görüşmek üzere. |
Yazan: E. Kıvanç “Morino” Kemaloğlu |